Rehabilitasyon Hizmetlerinde 30 Yıllık Deneyim

Category: Tedaviler

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Tenisçi Dirseği ve Tedavisi

Tenisçi Dirseği Nedir?

Lateral epikondilit, sıklıkla tenisçi dirseği olarak bilinen bir rahatsızlıktır. Tenisçi dirseğinde etkilenen kas ekstansör karpi radialis brevis ve bunun kirişidir. El bileğini geriye doğru çeken kasların ortak başlangıç noktası, dirseğin dış tarafında bulunan ve lateral epikondil denen bölgedir. Bu bölgede meydana gelebilecek travmalar ve tekrarlayan zorlamalar, zedelenmelere, küçük yırtıklara neden olarak tenisçi dirseğinin oluşmasına neden olacaktır.

Tenisçi Dirseği Neden Olur? 

  • Aşırı kullanma; Bu kas kirişinin, gereğinden fazla zorlanması neticesinde meydana gelen mikro tramvalar nedeniyle olur. Tendonun yapışma yerinde stres ve travma sonucu inflamasyon meydana gelir. Tekrarlayıcı tutma, kavrama aktiviteleri, doğrama boyama, giyinme tarzı gibi hareketler, nedenler arasında sayılabilecek fiziksel hareketlerdir. 
  • Travma; dirsekteki tendon bağlanma yerine alınan darbeler neden olabilir. Yine beklenmedik ve ani bir hareketin (bu kasla ilgili) şiddetli bir şekilde yapılması lateral epikondilit ile sonuçlanır.

Tenisçi Dirseği Kimlerde Görülür? 

En sık 30-50 yaşlarında görülür. Özellikle raket sporu ile uğraşan sporcularda sık olarak ortaya çıkmasına rağmen, hastalık el bileği ile tekrarlayan ve zorlayıcı işler yapan herkes de meydana gelebilir. Günde 2 saatten fazla zorlayıcı el bileği hareketleri yapan tüm meslek gruplarında tenisçi dirseği görülebilir. Özellikle boyacılar, tesisatçılar, marangozlar ve hatta yoğun ev işi yapan hanımlarda da tenisçi dirseği sık olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Tenisçi Dirseği Belirtileri Nelerdir?

Basit bir rahatsızlık gibi görülse de yaşam kalitesini düşüren ve kişiyi günlük işlerini yapmaktan alıkoyan tenisçi dirseğinde hastalar özellikle tokalaşırken dirseklerinde şiddetli bir ağrı duyduklarından yakınırlar. 

En önemli belirtisi, dirseğin dış kenarında bulunan kemik çıkıntısı üzerinden ön kola doğru yayılan ağrıdır. Ağrı genellikle el bileğinin dirence karşı, geriye doğru kaldırılmasıyla artar. Ağrıyla birlikte kol kaslarında güçsüzlük de olabilir. Ağrı tek, ani ve zorlayıcı bir hareket sonrası oluşabileceği gibi, uzun süren zorlayıcı bir aktivitenin 24-72 saat sonrasında da başlayabilir. Başlangıçta düşük şiddetli olan ağrı, şayet zorlayıcı hareketler devam ederse, haftalar ve aylar içinde giderek fazlalaşacaktır. İleri durumlarda el sıkışmak, tokalaşmak veya kapı tokmağı çevirmek bile çok ızdırap verecektir.

Tenisçi Dirseği Teşhisi Nasıl Konur?

Doktor ayrıntılı hikaye alıp, yapacağı fizik muayene ile genellikle tanıyı koyacaktır. Ancak altta yatan başka nedenleri ayırmak açısından dirseğin röntgen filmleri istenebilir. Nadir durumlarda MR ve EMG gerekebilir. 

Tenisçi Dirseği Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi yakınmalar çok şiddetli değilse istirahat, buz uygulaması ve yapılan spora, işe ara verilmesi şeklinde olmalıdır. Kısa süreli NSAİD grubu ilaçların kullanılmasının faydası olabilir. Tenisçi dirseğinin tedavisi için geliştirilmiş olan onlarca farklı brace ve dirseklik bulunmaktadır. Bunların hepsinin ortak amacı zedelenmiş olan bölgeye binen yükü azaltmaktır. Bu bantlar kol kullanılırken takılmalı, istirahat halinde çıkarılmalıdır. Bantlar ağrılı bölgeye değil, dirseğin yakınında, doktorun önereceği bir bölgeye uygulanmalıdır. 

4- 6 Haftalık tedaviye rağmen ağrılar devam ediyorsa farklı seçenekler gündeme gelebilir. O bölgeye steroid enjeksiyonu uygulanması gerekebilir.

Fizyoterapi olarak şok dalgası sık olarak uygulanır. Ultrason ve ısı tedavisinin de faydaları olabilir. Ayrıca güçlendirici ve gerici egzersizler uygulanmalıdır. 

Tenisçi dirseği hastalarının %85-90’ı konservatif tedavi yöntemleriyle iyileşir. En az 6 aylık tıbbi tedaviye cevap vermeyen ve enjeksiyonlara rağmen yakınmaları geçmeyen hastalarda cerrahi konsültasyon istenmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Skolyoz Rehabilitasyonu

OMURGA EĞRİLİĞİ (SKOLYOZ)

Omurga Eğriliği (Skolyoz), sıklıkla annelerin telaşla çocuklarını hekime getirmeleri ile teşhis edilen bir omurga bozukluğudur. 

Omurgamız vücut ağırlığının yaklaşık 3/2’sini taşıyan bir köprü gibidir ve 33 omurdan yapılmıştır. Normal bir insan omurgasına yandan baktığımızda bel ve boyun bölgesinde hafif lordoz, sırt ve kalça bölgesinde ise hafif kifoz denen dört adet eğrilik saptanır. Önden bakıldığında ise omurgada bir eğrilik görülmez ve düz bir yapı göstermesi beklenir. 

Omurga Eğriliği Nedir? 

Omurganın sırt ve bel bölgesinin yana olan (sağa veya sola) Eğriliğine skolyoz denmektedir. Görülme sıklığı yaklaşık %2-4’dür. Kız çocuklarında erkek çocuklarına nazaran yaklaşık 8-10 kat daha fazla görülmektedir. Omurga Eğriliği olan kişilerin ancak %10’unda eğrilik tedavi gerektirecek düzeye kadar ilerler. 

Skolyoz sebepleri farklı olabilir. Bizim günlük yaşantımızda sıklıkla karşılaştığımız skolyozlar daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıkan ve nedeni tam olarak belirlenemeyen (idiopatik) skolyozlar ile doğuştan skolyoz’dur. Biz burada daha çok idiopatik skolyoz ile ilgileneceğiz.

Skolyozda omurgadaki eğrilik ‘’C’’ harfi şeklinde tek bir eğrilik olarak ya da ‘’S’’ harfi şeklinde iki eğri olacak şekilde ortaya çıkabilir. ‘’S’’ şeklindeki omurga Eğriliği her yaşta görülmekle birlikte ergenlik yaşına kadar teşhis edilemeyebilir. Çoğu kez Eğriliği ilk fark eden annedir.

Omurga Eğriliği Türleri Nelerdir? 

Omurga eğrilikleri birçok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ancak her zaman sebebi saptanamaz. En sık görülen tipi nedeni bilinmeyen idiopatik skolyoz’dur. 

  • Doğuştan skolyoz (konjenital); genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır. Çok hızlı ilerler. 
  • İdiopatik skolyoz; skolyoz vakalarının %80’inden fazlasını bu grup oluşturur. Skolyozun en sık görülen şeklidir. 0-3 yaş grubunda başlarsa infantil başlangıçlı, 4-9 yaş arasında görülürse juvenil başlangıçlı, 10-18 yaş arası görülürse adolesan başlangıçlı idiopatik skolyoz adı verilir. 
  • Erken başlangıçlı skolyoz; genellikle 10 yaş altında ortaya çıkan bir skolyoz tipidir. 
  • Nöromusküler skolyoz; beyin felci, çocuk felci, serebral palsi veya kas erimesi gibi kas ve sinir hastalıkları sonucu ortaya çıkar. 

Omurga Eğriliği Belirtileri Nelerdir? 

  • Bir omuzun öne doğru, daha yüksekte ve ileride olması,
  • Omuz ve kalçaların aynı hizada durmaması, 
  • Arkadan bakıldığında, kürek kemiklerinden birinin, daha belirgin ve çıkıntılı olması, 
  • Bir bacağın diğerinden daha uzunmuş gibi görünmesi,
  • Gövde ve göğüs kafesinin bir yana kaymış gibi gözükmesi,
  • Kişi öne doğru eğildiğinde gövdenin bir tarafındaki kaburgaların, diğer tarafa göre daha yüksekte kalması, 
  • Kişinin belinde veya sırtında asimetri olması. 

Skolyozun nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek her zaman kolay olmayabilir. Ancak özellikle mevcut omurga Eğriliğinin en hızlı ilerleyebileceği dönem yaşamın ilk 5 yılı ve ergenlik dönemindeki hızlı boy uzaması dönemidir. Bu dönemlerde saptanan eğriliklerde tanı konduğu andaki eğrilik yüksek dereceli ise, düşük dereceli bir eğriliğe nazaran ilerleme hızı daha fazla olacaktır. Özellikle idiopatik skolyoz’da tedavi planı belirlenirken, göz önünde bulundurulan kriterlerin en başında çocuğun yaşı gelmelidir. Eğriliğin derecesi ikinci sırada değerlendirilir. Cinsiyet olarak kızlarda daha hızlı ilerleme beklenebilir.

Tanı konduğunda çocuğun yaşı ne kadar küçük ise, omurgadaki Eğriliğin de büyüyüp ilerlemesi o oranda fazla olacaktır. İskelet gelişimini tamamlamış erişkin bireylerde Eğriliğin ilerlemesi, bu derecede belirgin ve hızlı olmamaktadır. Bu nedenlerden dolayı küçük yaşlarda ve özellikle ergenliğin hızlı boy atma döneminde skolyoz tanısı almış olan çocuklarda, omurga Eğriliği çok yakından takip edilmelidir. 

Omurga Eğriliğinin Teşhisi Nasıl Konur? 

Tedavinin başarısını direk etkilediği için skolyozun erken tanısı çok önemlidir. Skolyoz teşhisinde iyi bir tıbbi öykü ve fizik muayenenin yanı sıra, tüm omurgayı içine alan görüntüleme yöntemleri gerekir. Ayakta iken tüm omurga ön, arka ve yan grafilerde eğrilik açısı ölçülmelidir. Skolyoz derecesini ölçen bu açıya Cobb açısı denmektedir. Bir de skolyometre denilen bir yöntem teşhis için kullanılır. 

Skolyoz’da önemli olan eğrilik kadar eğriliğe eşlik eden rotasyonun (dönmenin) derecesinin belirlenmesidir. İşte skolyometre skolyoz açı derecesinden farklı olarak bize bu dönüklüğü gösterir. Düz filmlerin yanı sıra MR, tomografi gibi yöntemler de tanı ve ayırıcı tanıda kullanılmaktadır. 

Omurga Eğriliğinin Tedavisi Nasıl Yapılmalıdır? 

Skolyoz tedavisine karar verilebilmesi için Eğriliğin derecesi, hastanın yaşı, skolyozun tipi vb. gibi birçok faktör göz önüne alınmaktadır. Tedaviye erken başlama, sonuçları olumlu yönde etkilediği için, tanının erken konması oldukça önemlidir. 

Bu doğrultuda skolyoz tedavisinin tamamen kişiselleştirilmesi gerekmektedir. Örneğin; 8 yaşında olup 30 derece Eğriliği olan çocuğun tedavisiyle 18 yaşında olup 30 derece Eğriliği olan gencin tedavisi farklı olacaktır. Çünkü çocuğun yaşı ne kadar küçükse, Eğriliğin ilerleme potansiyeli o kadar fazladır. 

Tedavide amaç estetik olarak düzgün bir omurga ile birlikte dengeli ve ağrısız bir yaşam sürmektir. Genel olarak tedavi; gözlem ve izlem, korse tedavisi, cerrahi olmak üzere 3 ana kategoride incelenir. 

  • Gözlem ve izlem; 4-6 ay aralıklarla yapılan omurga Eğriliğinin kontrolünü içerir ve ilk tedavi seçeneğidir. 20 dereceden küçük eğriliklerde, iskelet gelişimi tamamlanmaya yakın hastalar için sadece izlem ve belli aralıklarla kontroller yeterli olacaktır. Bu izlem esnasında hasta gündelik yaşantısına egzersizi sokmalı ve genel vücut kondüsyonunu arttırmalıdır. 
  • Korse tedavisi; amaç eğimin engellenmesidir. Eğrilik derecesi 20-40 derece arasında olan büyümenin devam ettiği kişilerde etkin bir tedavi yöntemidir. Ancak çok küçük çocuklarda korse uygulaması mümkün olamayacağı için genel düzeltme ve gövde alçıları kullanılmaktadır. Korsenin etki edebilmesi için kişinin günde 22-23 saat gibi uzun sürelerde bu tedaviyi uygulaması gerekir. Konjenital ve idiopatik skolyoz arasındaki en büyük, fark korse tedavisinin konjental skolyozlarda etkili olmamasıdır. 
  • Cerrahi; skolyoz hastalarında eğim 40-45 derece üstündeyse ve özellikle çocuklarda büyüme devam ediyorsa cerrahi tedavi kaçınılmaz olacaktır. Düzeltme ve füzyon (sabitleme) operasyonları uygulanır. Sırta ve bele vida, çubuk gibi implantlar yerleştirilir. 

Omurga Eğriliği Tedavi Edilmezse Ne Olur? 

Skolyoz tedavisine sadece bir omurga Eğriliğinin düzeltilmesi şeklinde bakmak, eksik bir bakış açısıdır. Çünkü omurgadaki şekil bozuklukları, Eğriliğin derecesi belli bir seviyeye ulaştığında, (80-100 derece) kaburgalar ve göğüs kafesinde şekil bozukluklarına neden olarak, göğüs hacmini daraltacaktır. Özellikle büyüme çağındaki çocuklarda bu durum, akciğer gelişimini olumsuz etkileyerek solunum yetersizliğine neden olacaktır. Yani skolyoz tedavisi, omurgadaki şekil bozukluğunun düzeltilmesi yanında, gelişebilecek göğüs kafesi deformitelerinin de önüne geçilmesini sağlayacak, bunun sonucu olarak da akciğer fonksiyonlarının korunmasını sağlanmış olacaktır. Bu nedenle özellikle küçük yaştaki çocuklarda erken ameliyat kararı alırken bu durum da göz önünde bulundurulmalıdır. 

 

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Eklem Kireçlenmesi (Osteoartrit) ve Tedavisi

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) 

Kemik Erimesi Nedir? 

Kemik erimesi sinsi başlayan ağrı, kemik kırıkları, şekil bozuklukları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları ile kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan ve fizyolojik bir hastalık olarak kabul edilen osteoporoz, genetik nedenlerle genç yaşlarda da görülebilmektedir. 

Yaş ilerledikçe ‘’keşke kendime daha iyi baksaydım’’ diyerek pişmanlık duymanıza neden olabilecek nadir hastalıklardan birisi olan osteoporoz, sinsi ilerleyen ve genellikle kemik kırıkları oluşana dek belirti vermeyen bir hastalıktır. 

Vücudumuzdaki tüm kemikler osteoporozdan etkilenmektedir. Özellikle omurgada oluşan sessiz kırıklar omurlarda çökmeye neden olmakta, bunun sonucu olarak da boy kısalmalarına yol açabilmektedir. Özellikle menopoz sonrası başlayan osteoporozda gerçekleşen kemik kayıpları en fazla ilk birkaç yıl içinde meydana gelmektedir.

Kemik Erimesi Neden Olur? 

Normal sağlıklı bir insanda kemik dokusu doğumdan itibaren artmaya başlayarak 35 yaş civarlarında en üst seviyelerine ulaşır. Bundan sonra ise yoğunluk ve kütlesel olarak bir kayıp yaşanmaya başlar ve bu kayıp giderek devam eder. 

Kemiklerde sürekli bir yapım ve yıkım süreci mevcuttur. Kemik yapımında hormonal, endokrin, metabolik ve çevresel birçok faktör rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra beslenme, fizik aktivite, genetik özellikler vb. gibi bazı nedenlerde bu sürecin içinde yer almaktadır. 

Kemiklerde, binen yüke bağlı olarak sürekli mikroskobik düzeyde kırıklar meydana gelmektedir. Normal şartlarda hemen vücut tarafından onarma süreci başlamakta olup, hasarlı alan kısa süre içerisinde tamir edilmeye çalışılmaktadır. 

  • Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, 
  • Kadın olmak, menopoz sonrası olmak,
  • Genetik yatkınlık, ileri yaş,
  • Tiroid hormonuna ilişkin bozukluklar, diyabet
  • Cinsiyet hormonlarında meydana gelen azalmalar, 
  • Hareketsiz yaşam, 
  • Sigara kullanımı
  • Aşırı fizik aktivite 
  • Genç kadın atletler, balerinlerde amenore (adet yokluğu) gelişebilir. Bu da osteoporoz riskini artıracaktır.

Kemik Erimesinin Belirtileri Nelerdir? 

Kırık oluşmadıkça sessiz seyreden bir hastalıktır. Genellikle erken dönemlerde herhangi bir belirti görülmez. Meydana gelebilecek kırıklar hastada belirti vermeyebilir. Dolayısıyla kemik erimesi ileri safhaya ulaşana kadar, herhangi bir tarama için müracaat edilmediği sürece, tanı konması oldukça güçtür. Kemik dansitometri testi, (kemik tarama testi) kemik erimesini saptamaya yarayan oldukça faydalı bir araştırma yöntemidir. 

Belirti veren hastalarda görülen en sık şikayet omurga ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Bu ağrıların nedeninin zayıflayan kemiklerde oluşan mikrokırıklar olduğu düşünülmektedir.

Osteoporozun belirtileri arasında bel ve sırt ağrıları, boyda kısalma, kamburlaşmada artma, çarpık duruş, şekil bozuklukları yer almaktadır. Gençlik yıllarına göre boyda oluşabilecek 4-6 cm.lik kısalıklar, osteoporoz konusunda şüphe uyandırmalıdır. Osteoporozun en ciddi tehlikesi kalça eklem kırıklarıdır.

Kemik Erimesi Nasıl Önlenebilir?

Osteoporozlu kemik, kaslar tarafından desteklendiği sürece hasta yaşlanmış veya osteoporozlu olsa dahi kırık riski ve kırıklar en aza indirilebilir. Kemiğin kırılmalara karşı direnebilmesi için o kemiği koruyan, hareketlendiren sağlıklı bir kas dokusuna ve sinir sistemine ihtiyaç vardır. Tüm bunlar için kemik depolarında yeterli miktarlarda kalsiyumun olması gerekir. Kalsiyumun bol olduğu beyaz peynir, süt ve yoğurt gibi hayvansal kaynaklı gıdalar ile koyu yeşil sebzeler gibi bol kalsiyum içeren gıdaların düzenli tüketilmesi gerekmektedir. Gerekirse hekim kontrolünde alınacak ek kalsiyum destekleri ile kemikler korunabilecektir. Kemiklere kalsiyumun yerleşmesi için D vitamini gereklidir. Burada en önemli unsur olan egzersiz ve spor unutulmamalıdır. En basit egzersiz düzenli yürüyüştür.

Kemik Erimesi İçin Kimler Risk Altındadır? 

İnce kemikli, renkli gözlü, açık tenli kadınlar daha çok risk altındadırlar. Yine erken menapoza girenler veya ailelerinde erken menapoz hikayesi olanlar osteoporoz için riskli grupta bulunurlar.

Osteoporoz gelişmesi ve kırıkların önlenebilmesi için değiştirilebilecek bazı risk faktörleri mevcuttur. Bu faktörler arasında; 

  • Gün içindeki fiziksel aktivite arttırılmalıdır (hareketsiz ve sedanter yaşam başlı başına bir risk faktörüdür). 
  • Sigara kullanımı terk edilmelidir. 
  • Beslenme sorun ve problemleri düzeltilmelidir. 
  • Aşırı zayıflık (kasların yetersizliği) engellenmelidir.
  • Kalsiyum alımı normal düzeylerde olmalıdır.
  • Bazı ilaçların kullanımına dikkat edilmelidir. (kortizon, epilepsi ilaçları vs. gibi) 
  • Gazoz, kola gibi gazlı içeceklerden uzak durulmalı, kahve azaltılmalıdır.

Yukarıdaki maddeler dışında yaş, cinsiyet, ailede osteoporoz öyküsü, geçirilmiş histerektomi operasyonu, menopoz, uzun süredir kortikosteroid kullanımı, troid hastalıkları vb. gibi faktörlerde değiştirilemeyen risk faktörleridir. Risk altında olanların öncelikle hekime başvurması gerekir. 

Kemik Erimesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Osteoporoz tanısı, Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) adı verilen yöntem sayesinde konmaktadır. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü ile; tanıya yardımcı olma, oluşabilecek kırıklar için bilgi edinme, hastalığın doğal seyrini izleme konularında bilgi edinilebilmektedir. 

Kemik Erimesi Nasıl Tedavi Edilir? 

Uygulanacak tedavi 

  • Hastalığın ilerlemişlik düzeyi 
  • Son 10 yıl içinde kemik sağlığı ile ilgili yaşanan problemler
  • Kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre hekim tarafından planlanmalıdır.

Belirgin bir makro kemik kırığı oluşmamış hastalarda, tedaviye koruyucu önlemlerle başlanmalıdır. Koruyucu tedavide ana çıkış noktası hastayı aktif hale getirmek ve egzersiz yapmasını sağlamaktır. Tempolu yürüyüşlerin oldukça faydası olacaktır. İlave olarak hastanın yaşına ve genel durumuna göre kas kuvvetlendirici aerobik egzersizler de eklenebilmektedir. 

Koruyucu ilaçlar kemik yıkımını azaltabilir, dengeleyebilir. Bu tür tedaviler hastanın yaş grubuna göre kullanılmalıdır. Ancak egzersiz ile desteklenmediği takdirde, bu tedaviler tek başına yeterli olmayacaktır. 

İlerlemiş ve kemik erimesine bağlı omurga kırığı başlayan hastalarda, oluşan ağrıları azaltmak için düzenli egzersiz yanında bel korsesi tedavisi de önerilebilmektedir. Oluşabilecek ağrılar için, hekim gözetiminde ağrı kesiciler kullanılmalıdır.

Sinsi bir hastalık olan osteoporozda erken tanı büyük önem taşımaktadır. Risk grubundaki hastalarda 1-2 yılda bir kemik mineral değişimi izlenmeli, kan ve idrar tahlilleriyle de kemik yıkımının düzeyi kontrol edilmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Aşil Tendiniti ve Tedavisi

Aşil Tendiniti Nedir?

Aşil tendonu ayak bileğinin arka kısmından kaval kemiğine paralel olarak uzanır. İnsan vücudundaki en büyük, en güçlü tendonudur ve çok fazla yüke karşı koyabilir. Genellikle sporcularda görülen bir durum olan Aşil Tendiniti, tendonun ani şekilde zorlanması veya aşırı kullanılmasına bağlı olarak inflamasyonun ve hasarın sonucudur.

Aşil Tendiniti Neden Olur?

Aşil Tendinitinin temelinde tendonun zorlanması bulunmaktadır. Aşil Tendiniti nedenleri arasında; aşırı yüklenme, ani aktivite artışı, aşırı kilo artışı gösterilebilir ancak nedenleri arasında belirgin bir travma bulunmamaktadır. Kısa sürede ve kondisyonsuz şekilde yürüyüş veya koşu da Aşil Tendinitine neden olabilir.

Aşil Tendiniti Belirtileri Nelerdir?

  • Sabahları aşil tendonu boyunca ağrı ve sertlik
  • Aktivite artışı ile aşil tendonunun topuğa tutunduğu yerde ağrı ve hassasiyet artışı
  • Egzersiz ve koşma sonrası gün boyunca ağrı
  • Tendonda kalınlaşma ve şişlik olur
  • Özellikle sportif aktivite sırasında aşil tendonundan pop sesi alırsanız yırtılmış olabilir. Bu durumda hemen doktorunuza başvurun.

Aşil Tendinitinde Fizik Tedavi Nasıl Uygulanır?

Aşil Tendinitinde pek çok hasta doğru uygulanan fizik tedaviden fayda görmektedir. Öncelikli olarak akut dönemde dinlenmeye geçişmeli ve aşil tendonunu aşırı stres bindiren koşma gibi aktiviteler sonlandırılmalıdır. Ayakkabı modifikasyonları veya topuk desteği bu dönemde kullanılabilir. 

Aşil Tendinitinde  klasik fizik tedavi modalitelerinin yanı sıra ESWT gibi uygulamalardan da fayda görülmektedir. Aşil Tendiniti sonrasında aktiviteye ve spora dönüşte fizik tedavi uygulamaları ve egzersizler çok önemli rol oynar. Aşil tendon çevresindeki yapıları güçlendirmek, atrofileri önlemek, eklem hareket açıklığını korumak için egzersiz uygulamalarından faydalanılır. 

Yapılacak olan egzersizler kişinin kondisyonuna, yaşına v.b pek çok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle; Aşil Tendinitinde egzersizler bilinçsiz şekilde uygulanmamalı, uzman hekim ve fizyoterapist kontrolünde yapılmalıdır.

Aşil Tendonu Kopar Mı?

Aşil tendonu yaşın ilerlemeleri ile birlikte veya kullanım azlığına bağlı olarak zayıflayabilir. Bu durumda sakatlanma ve yırtılmalara karşı korunmasız hale gelir. Bazı hastalıklar (örneğin artrit ve diyabet) ve ilaçlar (örneğin kortikosteroitler ve bazı antibiyotikler) de yırtılma riskini yükseltebilir. 

Yırtılma en yaygın olarak orta yaş sporcu erkeklerde (örneğin basketbol gibi zorlu spor yapan hafta sonu savaşçılarında) görülür.  Sakatlanma genellikle birçok kez zıplama, dönme ve koşma gerektiren eğlence amaçlı spor vakitlerinde meydana gelmektedir. Genellikle bunlar tenis, basketbol ve badminton gibi oyunlardır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ampute Rehabilitasyonu

Ampute rehabilitasyonu nedir?

Amputasyon, kol veya bacaklar ile bunlara ait el, ayak, parmak gibi uç noktaları da içeren ekstremite ve/veya kısımlarının kesilerek çıkartılma işlemidir. Kesilen kısmın yerine protez denien yapay bir organ konulur. Ampute rehabilitasyon, amputasyon öncesinden başlayıp, kişinin protezini başarılı bir şekilde kullanarak toplumla yeniden bütünleşmesi, mesleğine geri dönmesi ve günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmesine kadar giden uzun bir süreci kapsar.

Hastalar, mümkün olduğu kadar kısa sürede, hastane ortamı da dahil olmak üzere günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıklarını kazanmalıdır. Hasta tekerlekli sandalye kullanarak, erken mobilize olur ve küçük işler de yaparak kendine olan güvenini artırabilir. 

Ampute rehabilitasyonu Neden Önemlidir?

İnsan, dinamik bir yapıya sahiptir. Dik pozisyonda durabilmek, denge sağlayabilmek, yürüyebilmek ve hareket edebilmek için bacaklara; kendine bakım, yemek yeme benzeri aktiviteler için de kollara gereksinim duyar. Bu fonksiyonların kaybı, insanın günlük yaşamını etkileyen çok önemli bir sorundur. Kol, bacak veya bu uzuvlarından bazılarının kesilip çıkarılacak olan kişi, bu yetersizliğini ve fonksiyon kaybını protezlerle gidermeye çalışacaktır.

Ampute Rehabilitasyonunun Amacı Nelerdir?

Amputasyon öncelikle psikolojik bir travmadır. İlk tepki amputasyona inanmama, utanma, amputasyonu ceza olarak düşünme, depresyon olabilir veya kişi kendisi için her şeyin bittiğini düşünebilir. Vücut görünümünün (imajın) değişmesi rahatsız edicidir.

Bütün bu sorunları kısa sürede uygun bir protez ile erken hareketlilik sağlayarak en aza indirmek bir çözüm olabilir. Diğer yönden fonksiyonel bağımsızlık kazandıkça kişinin kendine olan güveni artacak, çevre uyumu ve sosyal yaşantısı olumlu yönde etkilenecektir.

Amputelerde rehabilitasyonun amacı; yapım tekniği uygun, rahat, fonksiyonel ve dış görünümü estetik bir protezle rehabilitasyon programı uygulayarak kişinin eski sosyal yaşantısına, işine dönmesini veya yeni bir iş yapabilecek duruma gelmesini sağlamaktır.

Ampute Rehabilitasyonu Ekibinde Kimler Bulunur?

Amputelerde başarılı bir rehabilitasyon programının gerçekleşmesi için protezin vücuda uyumunun tam olması, protez eğitimi ve mesleki rehabilitasyonun uygulanması gerekir. Ampute kişinin genel beklentileri ise fonksiyon, dış görünüm, rahatlık, mesleki ve ekonomik durum, sosyal yaşantıya katılma açısından olmaktadır. 

Amputasyon geçiren hastalarda rehabilitasyon, ameliyat öncesinde başlayan ve sonrasın da da uzun bir süre devam eden, hastanın fonksiyonel kapasitesini tekrar kazanmasına yönelik olarak yapılan fizyolojik ve psikolojik uygulamaları kapsayan bir süreçtir. 

Ampute rehabilitasyonu; fizik tedavi uzmanı, ortopedist, ortopedik protez ve ortez teknisyeni/teknikeri ya da biomekanik uzmanı, fizyoterapist, ergoterapist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve aileden oluşan bir ekip tarafından yürütülmelidir. 

Bu ekibin amputeliyi değerlendirme, tartışma yapabilmeleri, fikir alıp vermeleri için ilgili konularını iyi bilmeleri gerekir.

Ampute Rehabilitasyonundan Beklentiler Nelerdir?

Protez Öncesi Aktiviteler: Kişisel bakım, transferler ve giyim gibi konulardaki eğitim hasta, hastane içindeyken verilmelidir.

Banyo Yapma: Birçok amputasyon hastası banyo yapabilmek için kolay yardımcı cihazlara gereksinim duyar. Oturaklı bir küvet, kaymayan bir yüzey ve paralel barlar bunlardan bazılarıdır.

Tekerlekli Sandalye: Bütün amputasyon hastaları, protez kullanımı öncesi dönemde tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyar. Tekerlekli sandalye bu anlamda hastaların ilk mobilizasyonunu sağlayan rehabilitasyon aracıdır.

Hasta, tekerlekli sandalye üzerindeyken uzanma, taşıma gibi aktiviteleri gerçekleştirebilmek için pratikler yapabilir. Bu hastaya evde kendi kendine iş yapabilmesi için yardımcı olacaktır.

Ampute Rehabilitasyonu Egzersizlerinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Amputasyon hastaları, kendileri gibi olan hasta grupları içinde tedavi edilebilir. Bu onların psikolojik olarak da desteklenmesi açısından gereklidir. Aynı zamanda terapistin hastasıyla iyi bir iletişimi olması önemlidir. Tedavi süresince yapılacak değerlendirmeler, gelişimin gözlenmesi ve egzersiz programının yürütülmesi açısından önemlidir.

Hastaya ev programı verilmelidir. Egzersizler, en temel egzersizler olarak seçilmeli ve çok karmaşık olmamalıdır. Egzersizler, bir kağıda hastanın anlayabileceği bir dilde yazılıp verilmelidir. Ancak öncesinde bu egzersizler yaptırılarak öğretilmeye çalışılmalıdır.

Terapist her zaman ampute tarafın yanı sıra, diğer tarafın da egzersize katılması gerektiğini göz önünde bulundurmalıdır. Bu açıdan egzersizler tüm vücudu kapsamalıdır. Egzersizler sırasında ampute kişiye verilecek destekler ve korumalarla ilgili olarak hasta bilinçlendirilmelidir. Güdük (ampute olan kısım) çorabı özenli seçilmeli, güdük ucuna masaj yapılmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Fibromiyalji Sendromu (Kas Romatizması) ve Tedavisi

Fibromiyalji sendromu (FMS) yorgunluk, sabah tutukluğu, depresyon, uyku bozuklukları başta olmak üzere yaygın ağrıların eşlik ettiği, çeşitli somatik ve psişik semptomlarla seyreden bir hastalıktır. 

Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen fibromiyaljinin (FM) toplumda genel görülme sıklığı yaklaşık %1-2 civarında olup, kadınlarda 3 kat daha fazla görülmektedir. En çok 40-55 yaşlarında görülen FM, özellikle eğitim ve ekonomik seviyeleri ortalamanın üstünde olan kişilerde daha sık izlenmektedir. 

Fibromiyalji Sendorumu Nedir? 

Yumuşak doku romatizması olarak bilinen FMS, başlıca uyku bozuklukları, kaslarda yaygın ağrı ve hassasiyet, yorgunluk, halsizlik ve sabah tutukluğu ön planda olmak üzere bir dizi yakınmalar ile seyreden bir hastalıktır. 

Fibromiyalji hastalarında kas ağrısı şikayetlerine sıklıkla depresyon ve uyku bozuklukları eşlik etmektedir. Yapılan çalışmalarda fibromiyaljili hastalarda, depresyonun eşlik etme olasılığı %20-80 iken, dinlendirici olmayan uyku (derinleşemeyen uyku) bozukluklarının eşlik etme oranları ise %75-90 olarak bulunmuştur.

Fibromiyalji Sendromunun Nedenleri Nelerdir? 

Uzun zamandır tanınan bir sendrom olmakla birlikte, nedeni tam olarak bilinmemektedir. 

  • Genetik faktörler; uzun yıllardır üzerinde durulmaktadır. Birinci derece yakınlarında FM görülen kişilerde, bu hastalığa yakalanma riski 8 kat daha yüksek bulunmuştur. 
  • Çevresel faktörler; özellikle çocukluk yaşlarında yaşanan duygusal ve fiziksel travmaların FM için risk oluşturduğu bilinmektedir. 
  • Psikolojik faktörler; FM ile psikolojik komponentler arasında yakın ilişki gözlenmektedir. Depresyon, anksiyete ve uyku bozukluğu olan kişilerde, FM görülme sıklığı çok daha yüksek oranlarda olmaktadır. 
  • Travmalar; motorlu araç kazaları gibi büyük fiziksel travmalar nedenler arasında kabul görmektedir. 
  • RA(romatoid artrit), AS(ankilozan spondilit) gibi romatizmal hastalıklar, FM’yi tetikleyen nedenler arasında gösterilmektedir. 
  • Bazı virüslerin, Fibromiyaljiden sorumlu olabileceği ileri sürülmektedir
  • Eğitim ve ekonomik düzey; ortalamanın üstünde olan kişilerde daha sık görülmektedir. 
  • Kişilik yapısı; mükemmelliyetçi ve işkolik bir yaşantı şekli olanlar, mesleki olarak mimarlar, gazeteciler ve finans sektörü çalışanlarında daha sık rastlanmaktadır. Özellikle işini sevmeyen ve mutsuz kişilerde de daha sık görülmektedir. Yüksek iş stresi tetikleyici olarak kabul edilmektedir. 
  • Fiziksel aktivite; sedanter bir yaşantı süren, hareketsiz kişilerde daha sık görülmektedir. 
  • Son yıllarda yapılan araştırmalarda, FM nedenleri arasında hormonal ve immünolojik faktörlerin ön planda olabileceği düşünülmektedir. 

Fibromiyalji Sendromunun Belirtileri Nelerdir? 

FMS’de en sık rastlanan şikayet kas ağrısıdır. Ağrılar genellikle boyun ve bel bölgesinde daha çok olmak üzere omuz, dirsek, diz ve ellerde fazlaca görülür. Vücudun bir tarafında duyulan ağrı, diğer tarafa nazaran daha az veya çok olabilir. Ağrı genellikle zonklama, dağılma veya yoğun bıçak batma tarzında kendini gösterebilir. Ağrı, bazı hastalarda süreklilik arz ederken, bazı hastalarda ise durulma ve alevlenmelerle seyredebilir. FMS’de ağrı başlıca belirti olsa da, hastalık kendini sıklıkla çoklu sistem şikayet ve belirtileriyle göstermektedir. 

  • Genellikle kronikleşme eğilimi gösteren, sabahları ve günün ilerleyen saatlerinde görülen yorgunluk, sabahları yataktan yorgun kalkmak, 
  • Uyku problemleri; uzun süren uykuya rağmen dinlenmemiş hissetme, yataktan kalkmada zorluk, dinlendirmeyen uyku, 
  • Depresif ruh hali, kaygı, anksiyete, panik atak gibi psikolojik değişiklikler, 
  • Odaklanmada zorluk, sersemlik hissi, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü ve kaybı (beyin sisi), baş dönmesi, oryantasyon bozukluğu gibi bilişsel belirtiler, 
  • Gerilim ve migren tipi baş ağrıları, diş, çene eklemi ve kulak bölgesindeki belirsiz ağrılar, 
  • Işığa, sese, kokuya duyarlılık, 
  • Belirsiz sindirim sistemi şikayetleri ,(mide bulantısı,midede ekşime, reflü, karında şişkinlik, ağrı, ishal, kabızlık, mide krampları vb.) 
  • Sık idrara gitme, idrar yaparken ağrı hissetme, pelvik bölgede ağrı gibi idrar yollarıyla ilgili problemler, 
  • Nefes almada zorlanma, kulaklarda çınlama, göğüs ağrısı ve çarpıntı gibi nospesifik belirtiler. 

Fibromiyalji Sendromu Nasıl Teşhis Edilir? 

Teşhisi oldukça güç bir hastalıktır. Hastaların şikayetlerinin nonspesifik olması ve bu hastalığa özgü özel bir laboratuar testin olmaması teşhisi güçleştirmektedir. Bu nedenle tanı koymak için ayrıntılı anamnez ile hastalık belirtileri iyi irdelenmeli, iyi bir fizik muayene yapılmalıdır. Laboratuvarda yapılacak testler, özellikle ayırıcı teşhis için bize yol gösterecektir. 

Fibromiyalji Sendromu Tedavisi Nasıl Olmalıdır? 

FMS’da ağrılara neden olan ve fibrozit adı verilen kas düğümleri, fizik tedavi yoluyla düzelebilmektedir. Stresten arındırılmış düzenli bir yaşam, dengeli ve düzenli antiinflamatuar bir beslenme modeli, düzenli ve kaliteli bir uyku ile egzersiz uygulamaları tedavinin temelini oluşturacaktır. Genel olarak ;

  • Egzersiz; tedavinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Özellikle düşük yoğunluklu aerobik egzersizlerin, haftada en az üç kez tekrarlanacak şekilde uygulanmasıyla olumlu sonuçlar alınmaktadır. Özellikle yüzme, açık havada yapılan tempolu yürüyüşler, bisiklete binme ve su içinde yapılan sporlar tercih edilecek alanlar olmalıdır. 
  • Fizik tedavi; özellikle adalelere yönelik olarak uygulandığında oldukça olumlu sonuçlar vermektedir. Fizik tedavide amaç, ağrı ve yorgunluktan yakınan, fiziksel ve sosyal yaşamı etkilenmiş kişinin, sıkıntılarını azaltmaya yönelik olarak hazırlanmalıdır. 
  • Fizik tedaviye eşlik edecek şekilde aerobik dans, germe ve gevşeme egzersizleri, pilates, yoga, yüzme, jimnastik, bisiklet, binicilik gibi aktivitelerin de oldukça faydaları görülmektedir. 
  • Kişinin psişik durumunun (moral motivasyonunun ) olabildiğince yüksek olmasına dikkat edilmelidir. Arkadaş, aile ve sosyal ilişkilerin gerilimden uzak, huzur verici olacak şekilde yürütülmesine özen gösterilmelidir. Kişi çevresinde daha çok neşeli insan bulundurmalı, gerek olursa psikiyatrik destek alınmalı ve buna uygun ilaçlar kullanılmalıdır. 
  • Fizyoterapi olarak fibrozitlerin açılıp, ağrıların azaltılması amacıyla sıcak uygulamalar, elektrik stimülasyonları, kaplıca, masaj tedavileri gibi yöntemler denenmelidir. Uzun süreli oturma, ayakta durma, stres ve gerginliklerden uzak durulmalıdır. 
  • Uyku ve dinlenmenin çok önemli olduğu bu hastalıkta uyku hijyenine dikkat edilmeli, uykudan önce çay, kahve, alkol vb. gibi içecekler kullanılmamalı, dinlenmiş olarak kalkacak şekilde uyku alınmalıdır. 
  • Mümkün olduğu kadar hazır ve işlenmiş gıdalar ile şeker ve undan uzak durulmalı ve lifli gıdalarla beslenmeye özen gösterilmelidir. 
  • Nöralterapi, proloterapi, manipülasyon, ozon tedavisi ve bölgesel enjeksiyonlar denenebilir. 
  • Gerek görüldüğünde hekimin önerdiği ağrı kesiciler, kas gevşeticiler ve psikiyatrik ilaçlar (antidepresanlar gibi) kullanılabilir. Ancak, bu ilaçların uzun süre kullanımının oluşturacağı yan etkiler, göz ardı edilmemelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Hemipleji – İnme (Felç) Rehabilitasyonu

 

Hemipleji (inme / felç) nedir?

Hemipleji ya da inme/felç olarak bilinen tablo; beyin dolaşımındaki değişiklikler sonucu gelişen ve vücudun bir yarısındaki fonksiyon bozuklukları ile karakterize bir sendromdur.

Hemipleji (inme / felç ) nedenleri nelerdir ?

Serebrovasküler olaylar, tümörler, damarların iltihabı, bağ dokusu ve damarsal hastalıklar gibi nedenlerle ortaya çıkabilir. Hemipleji tablolarında en sık karşılaşılan nedenler; beyin kanaması veya beynin kanlanmasının bozulmasıdır.

Hemiplejik hastalarda görülen bozukluklar nelerdir ?

Hemipleji, temel olarak vücudun tek tarafındaki fonksiyon kaybı olarak tanımlansa da ortaya çıkan klinik bulguların tümünü ifade eder. Bu klinik bulgular; konuşma bozukluğu, denge bozukluğu, omuz sorunları, görme bozuklukları, idrar ve gaita tutamama, hafıza sorunları ve duyu kaybı gibi bulgularla da birleşir. Bulgular beynin etkilenen damarları ve etkileniş biçimine göre farklı şekillerde görülür.

Hemiplejik hastalarda; algılama, motor ve duyusal fonksiyonlar, konuşma ve mental yeteneklerde bozukluklar olabilir.

Hemipleji rehabilitasyonunda neler yapılmaktadır?

Hemipleji rehabilitasyonun amacı hastayı fiziksel, sosyal ve ekonomik yönden bağımsızlığını kazandırmaya çalışmak ve fonksiyonlarını en üst düzeye ulaştırmaktır. Bu amaca yönelik olarak düzenlenen rehabilitasyon; fizik tedavi uzman hekimi, fizyoterapist ve ergoterapistten oluşan ekip tarafından uygulanır.

Serebrovasküler olay sonrası hareketlerdeki geri dönüş, olayın nedeni, şiddeti ve yeri ile yakından ilgilidir. Hastanın gelişimini etkileyen faktörler arasında; hastanın yaşı, motivasyonu, aile ve sosyo-ekonomik düzey, spesifik nörolojik bozukluklar bulunur. Bu nedenle hemipleji rehabilitasyonuna erken dönemde başlamak çok önemlidir.

Hemipleji rehabilitasyonunda;

Kişiye özel nörofizyolojik egzersiz yaklaşımlarının yanı sıra elektroterapi yöntemleri uygulanır.

Hemipleji rehabilitasyonunda teknolojiden de yararlanılmaktadır. Robotik rehabilitasyon sistemleri ile hastaya, doğru yürüme eğitimi verilirken bilgisayarlı denge sistemleri de kişinin denge ve koordinasyonunun arttırılmasında önemli rol oynar.

Hemipleji rehabilitiasyonunda ergoterapide neler yapılır ?

Ergoterapi ise, kişinin günlük yaşama adapte olmasını sağlarken aynı zamanda verilen duyu bütünleme eğitimi de kişinin fonksiyonlarını kazanmasına yardımcı olur.

Beyin lezyonu olan kişiler bilgilerin yapılaştırılması ve organize edilmesinde zorluk çeker. Hasta, yapılması gereken iş sırasında planlama, otomatik dikkat ve işin gerektirdiği aşamalara uyum gösterme açısından yeterlilik göstermeyebilir. Bu nedenle beyin lezyonu olan kişilerde duyu algı fonksiyonlarının değerlendirilmesi ve geliştirilmesi önemlidir. Bu noktada yine ergoterapi devreye girer.

Hemipleji hastaları en iyi fizik tedavi ve rehabilitasyon kliniklerinde tedavi edilerek topluma kazandırılmakta olup günlük yaşam aktivitelerinde daha fazla gelişme kaydetmektedirler. ROMMER Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde hemipleji rehabilitasyonu; deneyimli fizyoterapistler ve ergoterapistler tarafından son teknolojik yaklaşımlarla başarı ile uygulanmaktadır.

 

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Multiple Skleroz (MS) Rehabilitasyonu

Multiple Skleroz (MS) Hastalığı Nedir? 

MS, kişinin bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucu, kendi beyin ve omuriliğine karşı kendi hücrelerinin saldırısı sonucu meydana gelen otoimmun kökenli olduğu düşünülen bir hastalıktır. 

MS, enflamasyon, miyelin kılıfının harabiyeti, akson hasarı ile karakterize otoimmun bir santral sinir sistemi hastalığıdır. Kronik bir hastalık olan MS, erkeklerde kadınlara nazaran 2 kat daha fazla görülmektedir. Hastalığın bir bölümü ataklar ile seyrederken bir bölümü ise ilerleyici bir seyir göstermektedir. 

Multipl sklerozda hareket kısıtlılığı, güçsüzlük, kısmi felçler, dengesizlik, konuşma ve görme bozuklukları gibi çeşitli belirtiler görülmektedir. 

MS, santral sinir sisteminin yani beyin, omurilik ve görme ile ilişkili sinir liflerinin hastalığıdır. MS hastalığında bu bölgelerdeki beyaz cevher denen sinir lifleri etkilenmektedir. Beyaz cevher merkezi sinir sisteminin kendi içerisinde ve bu bölüm ile vücudun diğer bölümleri arasında iletişimi sağlayan liflerden oluşur. 

MS Hastalığı Neden Olur? 

Bugünkü bilgilerimize göre hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. MS gelişimiyle ilgili bazı teoriler ileri sürülse de, hiçbiri olayı tam olarak izah edememektedir. 

MS hastalığı oluşumunda genetik faktörlerin etkisi büyüktür. Ancak yapılan çalışmalarda hastalığa neden olabilecek belli bir gen bulunamamıştır. 

MS hastalığının tiroit/guatr, SLE (sistemik lupus eritamatozis), mystenia gravis, diyabet, ankilozan spondilit, inflamatuar bağırsak hastalıkları, skleroderma ve Behçet hastalığı gibi hastalıklarla ilgisinin saptanması oldukça ilginçtir. Çünkü bu hastalıkların büyük kısmından otoimmünite sorumludur. 

  • Çevresel faktörler; böcek ilaçları, ot ilaçları (herbisid), civaya maruz kalma, organik çözücüler ve daha bilemediğimiz birtakım çevresel toksinler. 
  • Etnik köken; sarı ve siyah ırkta görülme sıklığı, beyaz ırka göre daha düşüktür. Kuzey Avrupa, Amerika ve kuzey Kanada’da daha sık görülürken, ekvator bölgesinde daha seyrek görülmektedir. 
  • Virüslerin etkisi özellikle herpes grubu viruslar sorumlu tutulsa da hiçbir zaman kanıtlanamamıştır. 
  • Genetik faktörler; MS’li anne veya babanın çocuğunda da aynı hastalık görülme oranı, toplumdaki aynı yaş grubu kişilerle karşılaştırıldığında 7-10 kat daha fazladır. Ancak hastalık oluşumunda genler tek başına bir faktör değildir. 
  • Kalıtım

MS Hastalığında Belirtiler Nelerdir? 

MS hastalığı, her hastada değişebilen bulgularla, farklı şekillerde seyreden bir hastalıktır. Hastalığın zamanlaması, beyinde ve/veya omurilikte tutulan yer, bulguların şiddetinde farklılıkların olması, MS hastalığın özelliğidir.

Hastalardaki mevcut belirtiler, ataklar ve düzelmeler olacak şekilde bir seyir izleyerek devam etmektedir. Zaman içinde belirtiler şiddetlenmekte ve kötüleyerek ilerleyici bir seyir göstermektedir. Tutulan bölge ve kişinin bağışıklık cevabına göre çok farklı belirtileri olan MS’de genel olarak; 

  • Uyuşukluk, karıncalanma, iğnelenme hissi
  • Güç kaybı,
  • Kas spazmı, kas sertliği, kramp ve ağrılar (güç kaybı vücudun bir tarafındaki kol ve bacakta veya her iki bacakta birden olabilir) 
  • Çabuk yorulma ve bitkinlik
  • Görme kaybı, çift görme 
  • İdrar kaçırma, kabızlık, 
  • Yutma bozukluğu
  • Depresyon
  • Konuşma bozukluğu, depresyon, yorgunluk 
  • Cinsel fonksiyon bozuklukları, 
  • Denge kaybı, bulantı 
  • Kısa süreli hafıza kaybı olmaktadır.

MS hastasında ilk belirtiler genellikle değişik derecelerde görme kaybı ile başlamaktadır. 

MS Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir? 

MS hastalığının tanısını koymak kolay değildir. Çünkü bu hastalığa yönelik özel tanısal bir test ve yöntem yoktur. Tanı birçok hastalıkta olduğu gibi iyi bir nörolojik öykü, muayene bulguları ve tetkikler ile konacaktır. Tanıda MR, BOS incelemesi, uyarılmış sinir yanıtları kontrol edilebilir (uyarılmış yanıtlarda, sinirlerin ileti hızları ölçülmektedir). Miyelin kılıfının hasar gördüğü hücrede, sinir ileti hızı da daha yavaş olacaktır.

MS Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir? 

Günümüzde MS tedavisinde hastalık, yorgunluk ve bitkinliğe yönelik tedaviler yapılmaktadır.

Özellikle yürüme sorunları ve denge kayıpları, günlük yaşam aktivitesini kısıtlayan nedenlerdendir. Aktivitede kısıtlamalar, hareketsizliğe neden olarak obezite, diyabet, osteoporoz ve kalp damar hastalıkları gibi bazı riskli hastalıklara yakalanma olasılığını artıracaktır. Bu nedenlerle düzenli egzersiz yaşamın tüm safhalarında olduğu gibi, MS hastalığını önlemede, yaşam kalitesini arttırarak kişinin kendini iyi hissetmesinde çok önemli olacaktır. Her hasta için ayrı ayrı değerlendirme yapılarak, buna göre egzersiz programları hazırlanmalıdır. 

MS hastasında rehabilitasyon çok önemli bir rol oynar. Akut atakları takiben fonksiyonları arttırmak için egzersizler ve yürüme yardımları verilmeli, ilerlemiş ve yürüme yetisini kaybetmiş olgularda yatak içi pozisyonlamalara dikkat edilmelidir. Solunum ve gövde kontrolü, transferler ve üst ekstremite kuvvetini arttırmaya yönelik programları da içerecek detaylı programlar hazırlanmalıdır.

Rehabilitasyonda ;

  • Hastanın vücut farkındalığı geliştirilmeli, 
  • Hastanın anormal kas tonusu azaltılmalı,
  • Egzersizlere pozisyonlama ya da germe ile başlanmalı,
  • Duyusal kayıpların azaltılmasına yardım edilmeli,
  • Egzersizlerin şiddeti basitten zora doğru olmalı, 
  • Fonksiyonel beceriler, günlük yaşam aktiviteleri için bol pratik yaptırılmalı,
  • Yürüme, yürüme hazırlık egzersizleri ve yardımcı cihazlarla iyileştirilmeli,
  • Hastalara multidisipliner yaklaşılmalıdır. 

MS hastalığında uygulanan egzersizler, hastalık sonucu ortaya çıkan semptomların tedavi edilmesi ve hafifletilmesinde etkilidir. Bu amaçla 

  • Germe egzersizleri (kas gerginliklerini azaltmak, eklem hareketlerini önlemek amacıyla verilir) 
  • Postür egzersizleri (derinde yer alan kasların çalıştırılmasıdır. Bu kaslar dengeyi sağlama ve yürümede çok etkilidir)
  • Aerobik egzersizler (büyük kas gruplarını çalıştırır, kalp ve akciğer fonksiyonlarını destekler).
  • Kuvvetlendirme egzersizleri 
  • Endurans egzersizler (kasların ya da solunum sisteminin dayanıklılığını arttırmak amacıyla verilen egzersizdir) 
  • Denge,yürüme,su içi egzersizler
  • Ev egzersiz programı, her MS’li hastaya özel olacak şekilde planlanmalıdır.

Hastalarda yutma bozukluğu varsa tedavi edilmeli, hastanın dengeli beslenmesine özen gösterilmelidir.Hastada mesane bozukluğu varsa (idrar kaçırma ve yeterince boşaltamama) ilaç verilmeli, belirli aralıklarla katater yardımıyla mesane boşaltılmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Omurilik Yaralanmaları ve Rehabilitasyonu

Omurga birbiriyle yumuşak doku, eklemler ve omurlar arası yastıkçıklar (diskler) ile bağlanan omur denen kemiklerden oluşur. Omurilik yaralanması, korunaklı bu kemik yapı içinde gerçekleşir.

Bu omurlar zinciri gövdemizin dik durmasını, eğilmesini ve yana doğru olan rotasyon (dönme) hareketlerini sağlar. Ayrıca her omurun arka kısmında bulunan halka kemik yapı hem omuriliği diş etkenlere karşı korurken ayni zamanda da bu aralıktan omuriliğin geçmesine müsaade eder. 

Omurilik, beyin ile kol gövde ve bacaklar arasında irtibatı sağlayan ve beyinden bu bölgelere emir götüren ve beyne duyuları getiren sinir dokusundan oluşur. Bunların yanı sıra tüm vücudumuzun duyu fonksiyonlarının çalışmasını temin eder. Ayrıca dışkı, cinsel fonksiyonlar (ereksiyon, ejakülasyon, vajinal kayganlık) ve idrar fonksiyonunun kontrolünden de sorumludur. 

Omurilik Yaralanması Nedir? 

Omurilik yaralanması hem hastaların kendilerini, hem de ailelerini ilgilendiren ciddi bir durumdur. Hafif bir yumuşak doku zedelenmesinden, omurga kırığı ve omurilik yaralanmalarına kadar gidebilen çeşitli şiddetlerde olabilen omurga yaralanmaları, felçlerinde en önemli nedenlerindendir. 

Travma sonucu meydana gelen omurga kırıklarının %5-10’u boyun omurlarında, %70’i sırt ve bel omurlarında meydana gelmektedir. En sik yaralanan bölge omurganın en hareketli bölgesi olan T12-L1 (son sırt ve ilk bel omuru) bölgesidir. 

Omurilik Yaralanması Nedenleri Nelerdir? 

Bir kemiğin üzerine dayanabileceğinden fazla yük bindiğinde kemik kırılır. Omurgada meydana gelen kırıklar sıklıkla omurga ön kısmında meydana gelen çökme kırıklarıdır. Şayet omurgaya binen yükün daha şiddetli olması durumunda, bu sefer omurun orta ve arka kısımları da kırılabilir. Bu tür durumlarda kirik parçaları omurilik kanalına doğru yer değiştirip omurgayı zedeleyebilirler. Bu tip kırıklara ‘’patlama kırığı” denir. Patlama kırıklarında omurilik yaralanma ve felç riski yüksek iken her patlama kırığı da felçle sonuçlanmaz. Omurgada oluşabilecek kırıklar, en sik omurilik yaralanma nedenidir. 

Bazen omurgaya binen aşırı yük çevre yumuşak dokularda yaralanmalara yol açabilir ve omurga ekleminde çıkık meydana gelebilir. Bu durumda iki omurun birbiri ile bağlantısı kopar. Bu tabloya omurga çıkığı denir. Sadece çıkık görülebildiği gibi genellikle hem kırık hem çıkığın birlikte gözlendiği kırıklı çıkık denilen omurga yaralanmaları şeklindedir. Gerek kırıklı çıkık gerekse sadece çıkık olan omurga yaralanmalarında, omurilik yaralanma riski oldukça yüksektir. 

Dünyada ve ülkemizde en sik omurga ve omurilik yaralanma nedeni trafik kazaları dır. Daha sonra sırasıyla yüksekten düşmeler, ateşli silah yaralanmaları, spor yaralanmaları, özellikle sığ havuz ya da deniz suyuna atlama gibi nedenler gelmektedir. 

Osteoporoz ve omurga tümörleri omurga yaralanmalarının travma dışında oluşan en sik nedenlerindendir. Omurga yaralanmalarının %85’i 18-50 yaş grubunda ve erkeklerde 4 kat daha fazla sıklıkla görülmektedir. 

Omurilik Yaralanması Sonrası Belirtiler Nelerdir? 

Omurilik yaralanmasında ya kemik doku ya nöral doku ya da ikisi birden yaralanmıştır. Omurga yaralanmaları sonucunda omurga kırıkları, sırt ve boyun ağrıları, uyuşma ve karıncalanma, kas spazmları, kollarda ve bacaklarda hareket kaybı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. 

Omurga yaralanması sonucunda şayet omurgada kırıklar meydana gelirse ve omurilik hasara uğrarsa yaralanma seviyesinin altında tam bir his ve hareket kaybı meydana gelecektir. Buna komplet yaralanma denir. Omurilikteki hasar kısmı ve hafif olduğunda ise hareket ve his kayıpları daha düşük görülecek buna da inkomplet yaralanma denir. 

Omurilik yaralanması sonucunda klinik olarak temelde iki tablo gelişir. 

  • Tetrapleji (kuadripleji); dört ekstremitede fonksiyon kaybını ifade eder. Servikal medulla segmentindeki hasar sonucu oluşur. Kol, gövde, bacak ve pelvik organlarda motor ve duyusal fonksiyonların azalmasına tetraparezi, kaybolmasına ise tetrapleji denir. Tam veya kısmi olabilir. 
  • Parapleji; alt fonksiyonlardaki işlev kayıplarını ifade eder. Torasik, lomber ve daha az olarak da sakral segmentteki bir lezyon sonucu oluşur. Gövde, bacak ve pelvik organlarda duyusal bozukluk gerçekleşir. Parapleji de komplet ve ya inkomplet olabilir. 

Omurilik Yaralanmasında Nelere Dikkat Edilmelidir? 

Omurilik ve omurga yaralanmalarında ilk müdahale çok önemlidir. Hasta çok fazla hareket ettirilmemeli sağlık ekipleri gelene kadar yatması sağlanmalıdır. Hastanın yapılan ilk ayrıntılı muayenesinde akciğer, kalp, dolaşım, nörolojik sistemler gibi genel sistemik muayenelerin yanı sıra, kazaya bağlı anatomik bölümler de ayrıntılı muayene edilmelidir. 

Travmalar sonucu olan yaralanmalarda karşımıza sık çıkan omurga yaralanması hassas bir şekilde ele alınmalıdır. Çünkü omurilik gibi çok önemli sinir sistemi uzantısını korumakla görevlidir. Özellikle ilk değerlendirme sonrası bir saat içinde yapılabilecek hatalar, hastanın bundan sonraki yaşantısı için geri dönüşü olmayan sonuçlarla bitebilir. Yine geç yapılacak müdahale de tedavisi olmayan kayıp ve komplikasyonlarla sonuçlanabilir. 

Omurilik Yaralanmasında Hangi Tedavi Yöntemleri Kullanılır? 

Omurga yaralanması sonucu omurga kırığı saptanmış, ancak omurilik yaralanması yoksa, hastada korse veya alçı ile immobilizasyon denenebilir. Amaç hem sabitleme ile kırığın kaynaması için süre kazanmak hem de kırığın omuriliğe bası yapmasını ve kamburluk gelişmesini önlemek olacaktır. 

Omurilik yaralanmalarında en önemli olay yaralanmanın seviyesi ve yaralanmanın komplet ve ya inkomplet olup olmamasıdır. Yine yaralanma seviyesinin altındaki kaslarda kismi ya da tam hareket ve duyu kaybı olup olmaması da önemlidir. Omurilik hasarı oluşmuşsa; 

  • Mesane ve bağırsağa giden sinirler de omurilikten çıktıkları için omurilik yaralanmalarında dışkı ve idrar problemleri yaşanabilir. Bu nedenle mesanenin yeterli boşaltılması yapılmalı, böbreklere olan kaçak engellenmelidir. 
  • Hasta yattığı sürece yatak yaralarının önlenmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla havalıyatak ile yirmi dört saatte bir çevirme şeklinde pozisyonlama teknikleri uygulanabilir. 
  • Yatmaya bağlı kullanmama sonucunda kas ve kemiklerde kütle kaybı gelişebilir. 
  • Eklemlerde kısıtlılık, hareket yetersizliği görülebilir. 
  • Çok şiddetli nöropatik ağrılar, spastisite denen kasılmalar için ilaçlar verilir. 
  • İnkomplet vakalarda aylar, yıllar içinde kısmi veya tam olarak hareketlenme gözlenebilen de tam komplet yaralanmalarda maalesef geri dönüş olmamaktadır. 
  • ilk 3 ay içinde bacaklardan oluşabilecek derin toplardamar pıhtılarına karşı kan sulandırıcı verilir.

Rehabilitasyon ve fizik tedavi bu tür hastalar için can alici bir tedavi yöntemidir. Rehabilitasyonda amaç komplikasyonları önlemek ve hastanın yaşamında bağımsız olmasını sağlamaktır. Bu amaçla kuvvet kaybı olan kaslarda kuvvetin yeniden kazanmaya çalışması esas amaçtır. Bu amaçla;

  • Eklem hareket açıklığı egzersizleri 
  • Germe egzersizleri 
  • Kas kuvvetlendirme egzersizleri
  • Nörofasilitasyon teknikleri gibi yaklaşımlar uygulanabilir. ilave olarak 
  • Robotik rehabilitasyon 
  • Hidroterapi, aquaterapi 
  • Fonksiyonel nöromüsküler elektriksel stimülasyon ve biofeedback gibi rehabilitasyon teknikleri uygulanmalıdır. 

Kas erimesinin önüne geçmek için yatak içi egzersizler uygulanmalı ve mümkün olan en kısa sürede hasta dikey pozisyona getirilmelidir. Eğer koşullar müsaade ederse en kısa süre içinde yardımcı cihazlar ve diş destekler ile yürütülmeye çalışılmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Nörolojik Rehabilitasyon

Nörolojik Rehabilitasyon Nedir?

Beyin ve omurilik sistemi, vücudun dengeli ve koordineli bir şekilde hareket etmesini sağlayan iki önemli yapıdır. Dolayısıyla beyin ve omurilikte ortaya çıkacak bazı sorunlar günlük yaşamı etkileyen ciddi nörolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Bunlar yürüme bozuklukları, kol ve bacak kaslarında kuvvetsizlik, konuşma ve yutma bozuklukları ve solunum problemleri vb. gibi daha birçok şekillerde karşımıza çıkabilir. 

Nörolojik rehabilitasyon bütün bu problemleri ortadan kaldırmak, hastayı tekrar günlük yaşama kazandırmak amaçlı uygulanan çok kapsamlı rehabilitasyon yöntemlerinden birisidir. 

Nörolojik Rehabilitasyon Kimlerde Uygulanmalıdır?

Her hasta kendi özelinde değerlendirilmelidir. Hastada hangi bulgular ön planda ise (mesela; yürüme, konuşma bozukluğu ,el ve ayaklarda kuvvetsizlik gibi)ilk önce bunlara odaklanılmalı ancak birlikte bulunan tüm problemlerin hepsine birden dikkat edilmelidir.

Nörolojik rehabilitasyon ekip işidir. FTR uzmanı liderliğinde, nöroloji uzmanı, fizyoterapist, ergoterapist, hemşire, diyetisyen, psikolog gibi birçok farklı disiplinden yetişmiş personeli içermelidir. 

Tedavide temel amaç; hastayı günlük yaşama aktif bir şekilde hazırlamaktır. 

Nörolojik rehabilitasyon, periferik ve merkezi sinir sisteminin hasar gördüğü durumlarda uygulanan bir yaklaşımdır. FTR alanının alt birimini oluşturur. Birçok hastalık veya gelişen olaylar nörolojik rehabilitasyon ihtiyacını doğurur. Bunlar arasında; 

  • Kafa travması veya omurilik yaralanmasına bağlı felçler, 
  • Beyin kanaması veya dolaşım problemlerinin neden olduğu inme, 
  • Serebral palsi, 
  • Spina bifida, 
  • Yüz felci, 
  • Poliyomiyelit sekeli ,
  • Multipl skleroz, 
  • Parkinson, 
  • Sinir sistemi enfeksiyonları ve tümörler, 
  • Polinöropati,
  • Periferik sinir hasarları.

Tüm bu hastalık gruplarında nörolojik rehabilitasyona ihtiyaç doğacaktır.

Nörolojik Rehabilitasyon Hangi Hastalıklarda Uygulanır? 

  • Felç rehabilitasyonu; rehabilitasyon felçli hastaların iyileşmesinde çok önemli bir role sahiptir. Rehabilitasyon gücü, koordinasyonu, enduransı (aktiviteyi sürdürebilme yeteneği) ve güveni sağlar. Amaç yürüme, konuşma, kişisel bakım uygulamalarını hastaya yeniden öğretebilmektir. 

Rehabilitasyonun hedefleri, felcin etkilerine rağmen günlük aktivitelere devam edebileceğimiz güç, yetenek, güven ve kuvveti kazanmak ve perçinlemektir. 

Rehabilitasyon programları kişisel ihtiyaçlara yönelik olarak kişiden kişiye farklı olmalıdır. Felçli hasta rehabilitasyonunda 

  1. Temel hastalığı (inmeye neden olan)tedavi etmek ve oluşabilecek komplikasyonlarla mücadele etmek, 
  2. Engeliliği ortadan kaldırmak ve hastanın fonksiyonlarını geliştirmek 
  3. Hasta ve ailesini, yaşam tarzı değişikliklerine adapte edecek şekilde planlanmalıdır.
  • Serebral palsi rehabilitasyonu; SP, çoğunlukla doğum sonrası olmak üzere anne karnında veya doğumdan sonra çeşitli nedenlere bağlı olarak meydana gelmektedir. Hastalarda çoğunlukla beyin belli bir süre oksijensiz kalmış ve buna bağlı olarak da beyin hasarı oluşmuştur. Etkilenen beyin bölgesinin yeri ve büyüklüğüne göre fonksiyon bozuklukları görülebilir. En sık görülen klinik tablo, kollarda ve bacaklarda kas kasılmalarının (spastisite) eşlik ettiği hareket kaybıdır. 

Bu çocukların rehabilitasyonundaki asıl amaç, anormal duruş ve duruş şekillerinin düzeltilmesi, oluşabilecek deformitelerin önüne geçilebilmesidir. Mobilizasyon, mevcut becerilerin geliştirilmesi, yeni becerilerin öğretilmesi gibi bazı özellikler kazandırılmalı ve rehabilitasyon bunların üzerine inşa edilmelidir. Tedaviye mümkün olan en erken sürede başlanılmalıdır. 

  • Spina bifida rehabilitasyonu; değişik derecelerde felç ve yürüme bozuklukları ortaya çıkar. Rehabilitasyondan oldukça fayda görürler. 
  • Yüz felci (fasiyal paralizi rehabilitasyonu); birçok sebebe bağlı olarak ortaya çıkabilir. Fizyoterapi olarak oldukça faydalı ve başarılı olunan alanlardan birisidir. 
  • Poliomiyelit sekeli rehabilitasyonu; bu hastalarda kas gücünü korumak ve arttırmaya yönelik rehabilitasyon programları uygulanmalıdır. 
  • Multpl skleroz (MS) rehabilitasyonu; MS hastalığında, FTR en az ilaç tedavisi kadar önemlidir. Hastalarda sık olarak gözlenen güç kayıpları, dengesizlik, ellerde fonksiyon kayıpları ve kas sertlikleri (spastisite) etkin bir fizyoterapi ile önlenebileceği gibi, ayrıca giderilebilir. 
  • Parkinson rehabilitasyonu; mutlaka rehabilitasyon gerektiren bir başka hastalık grubudur. Hastalara düzenli egzersiz önerilmelidir. 
  • Polinöropati rehabilitasyonu; periferik sinirlerin çeşitli nedenlerden dolayı hasar görmesi ile meydana gelen bir tablodur. Polinöropatiler genellikle kas güçsüzlüğü ve/ya his kaybı, kol ve bacaklarda ağrı, yürüme güçlüğü ile ortaya çıkar. Bu hastalık grubunda nörolojik rehabilitasyon büyük yer tutmaktadır. Program hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.

Polinöropatilerde; 

  1. Hasta eğitimi, 
  2. Ağrı ve kas sertliğini azaltmaya yönelik ilaç ve fizik tedavi yöntemleri ,
  3. Eklem hareket açıklığı egzersizleri, germe egzersizleri, kas güçlendirme egzersizleri,
  4. Denge ve koordinasyon egzersizleri, yürüyüş eğitimi, 
  5. Nörofizyolojik egzersizler, elektrik stimülasyonu, ergoterapi, ortez protez

gibi tedavi seçenekleri uygulanmalıdır. 

Muskuler distrofiler ve konjental miyopatilerde rehabilitasyon; eklem sertlikleri, kramplar, ağrılar ve şekil bozukluklarını önlemek, güç kaybı hızını yavaşlatabilmek için bir fizyoterapist eşliğinde düzenli egzersiz yapılmalıdır. Hareket etmeyen kaslar tüm insanlarda zamanla küçülür ve zayıflar.