Rehabilitasyon Hizmetlerinde 30 Yıllık Deneyim

Category: Tedaviler

19 May 2020 by rommer 0 Comments

Engelli Çocuklarda Yoga Tedavisi

ENGELLİ ÇOCUKLARDA YOGANIN FAYDALARI NELERDİR

Yoga Nedir?

Yoga, zihin ve beden arasında uyum yaratmaya odaklanmış bilime dayalı ruhsal bir disiplindir. Yoga teknikleri ile rehabilitasyonda; beden farkındalığını ve gücünü artırmak amacıyla bir araya getirilmiş dengeli yoga pozları (asanalar), odaklanma ve konsantrasyonu artırıcı ses ve konuşma becerilerini geliştiren özel nefes (chanting) çalışmaları, göz egzersizleri ile rahatlama teknikleri, akciğerleri güçlendirerek bedenin tamamının derinlemesine oksijen almasını sağlayan nefes teknikleri kullanılır. 

Yoganın Çocuklardaki Genel Yararları Nelerdir?

Çocuklarda yoga teknikleri ile rehabilitasyon, klasik yoga duruşlarının çocuklar için uygun standartlara dönüştürülerek uygulandığı; eğlence, disiplin, kendine güven ve sorumluluk duygusuyla birleştiği, bireysel ve eşli egzersizlerden oluşan hareketler bütünüdür.

Yoga, çocuklara duruşlarla hayal güçlerini kullanmayı, doğru nefes almayı ve vücutlarını nasıl rahatlatabileceklerini öğretmeyi amaçlamaktadır.

Yoga duruşları(asanalar), hazım problemlerine, uyku düzensizliğine, stres problemlerine,denge ve koordinasyon problemlemlerine  duyusal işlemleme problemlerine veya eklem ve kas problemi çeken tüm çocuklara yardımcı olabilir. Hayal güçlerini kullanmaları öğrenme becerilerini geliştirir ve enerjilerini doğru yöne yöneltmelerini sağlar. Bununla birlikte, kasların kuvvetlenmesine, odaklanmanın ve yaratıcılığın artmasına ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olabilir. 

Çocuklarda yoga teknikleri ile rehabilitasyonda eğlenceli yoga duruşlarının yanı sıra nefes çalışmaları, oyunlar, hikâyeler de yer almaktadır. Oyun ve hikâyelerin yer alması da, çocuğun kendine olan güveninin artmasını, olumlu düşünmeyi ve duyguların daha kolay ifade edilebilmesini sağlar.

Bu çalışmalarla amaçlanan, yetişkin yogasında da olduğu gibi, beden, zihin ve ruh uyumunu dengelemek ve çocuğun bu denge ile yaşama devam ettirmesine yardımcı olmaktır.

Hangi Engelli Çocuklarda Yoganın Faydaları Vardır?

Yoga, duygusal ve davranışsal bozukluk, down sendromu, serebral palsisi(CP) olan disleksi, mikrosefali, otizm spektrum bozukluğu sahibi çocuklarda uygulanabilir. Bebekler de bile çocuklarla aynı oranda güvenli ve etkilidir. 

Down Sendromlu Çocuklarda Yoganın Faydaları Nelerdir?

Yoga pozları (asanalar) down sendromlu çocukların vücutlarının esnetilmesine, kas tonusunun artırılmasına ve güçlendirilmesine yardımcı olur. Asanalar iç organlara fayda sağlar ve endokrin bezlerinin dengelenmesine ve gençleşmesine yardımcı olur. 

Yoga yapan down sendromlu çocuklar daha zayıf ve esnektirler, yeterince fiziksel egzersiz yapmayanlar ise yaşlandıkça kilo almaya eğilimindedirler. Merkezi sinir sistemi üzerinde yararlı bir etkiye sahip olan yoga nefes egzersizleri ile birlikte, vücut farkındalığı, konsantrasyon ve hafızanın gelişimine yardımcı olur. Bunlar gelişimsel engeli olan her çocuk için çok önemli becerilerdir.

Serebral PalsideYoganın Faydaları Nelerdir? 

Yoga pozları (asanalar) ve ardından derin gevşeme uygulaması, serebral palsili çocukların çoğunun karakteristik özelliği olan yüksek kas tonusunu önemli ölçüde azaltmaya yardımcı olabilir. Asanalar kasları ve tendonları rahatlatır, kaslardaki ve eklemlerin etrafındaki gerginliği giderir. Asanalar vücudu rahatlatır, ayrıca vücudun düşük kas tonuslu alanlarını güçlendirirler.

Serebral palsili çocuklar için asana uygulamalarının en önemli yönlerinden birisi de, omurgayı esnetip ve hizalamasıdır. Sonuç olarak, çocuk daha fazla bağımsızlık sağlamanın yanı sıra daha fazla hareket ve koordinasyon aralığı geliştirebilir.

Mikrosefali’de Yoganın Faydaları Nelerdir?

Yoga pozları (asanalar) kan dolaşımını artırarak fiziksel olarak daha az aktif olan çocuklar için iç organlara fayda sağlayan etkili bir yoldur. Yogada nefes egzersizleri (pranayama), bağışıklık sistemini güçlendirir ve hücre onarımına yardımcı olan kanın oksijenlenmesini artırır. Kandaki oksijen miktarını artırarak, beyne daha fazla oksijen gönderir ve bu da merkezi sinir sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. 

Yoga, mikrosefali olan çocukların vücut farkındalığı geliştirmelerine ve bilişsel ve motor becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.

Otizmde Yoganın Faydaları Nelerdir?

Otizmli bir çocuk ile yoga yapmanın ilk adımı çocukla güçlü bir bağ kurmaktır. Bunu yapmak için terapist çocuğun yaşadığı dünyaya girer ve çocukla onun seviyesinde bir ilişki kurar. Terapist bu ilişkide başarılı olduktan sonra  çocuğun tam güvenini kazanmış olur. Masaj, müzik, dans, tekerlemeler ve hikayeler, terapistin çocukla bağlantı kurmak için kullanabileceği farklı tekniklerden bazılarıdır. 

Çocuk ve terapist arasında  güven ve arkadaşlık oluştukça, terapist çocuğa bazı yoga pozlarını (asanaları) ve nefes egzersizlerini (pranayama) öğretmeye başlar. Çocuk başlangıç pozlarına aşina olduktan sonra, terapist çalışmalarına daha fazla asana ve derin rahatlama tekniklerini ekleyebilir. 

Asanalar, pranayama ve derin gevşeme kombinasyonu çocuğun sinir sistemini güçlendirecek, genel sağlığı artıracak ve beden farkındalığı ve konsantrasyonunun gelişmesine yardımcı olacaktır. Yoga terapisi, optimum fizyolojik ve psikolojik bütünlük yaratarak otizmli çocukların motor, iletişim ve sosyal beceriler kazanmalarına yardımcı olur.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda(DEHB) Yoganın Faydaları Nelerdir?

Yoga yaparken merkezi sinir sistemini güçlendirmek için duruşlar (asanalar), nefes egzersizleri (pranayama) ve derin gevşeme teknikleri kullanır. DEHB olan çocuklar genellikle hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı nedeniyle öğrenme güçlükleri yaşarlar. 

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan çocuklar yoga sonucunda okulda derslere daha iyi odaklanır, davranış problemlerini azalır ve yüksek endişe düzeyi olan çocuklarda endişe azalmaya başlar. Hiperaktivite davranışlarında önemli bir azalma ve konsantrasyonda ciddi bir artış sağlanır. Öğrencilerin bir konuya odaklanma ve bir işteki dikkatlerini sürdürebilme becerileri yoga yaptıktan sonra ciddi oranda artar.

Doğru solunum teknikleri ile beyni sakinleştirme ve beynin sol ve sağ yarım kürelerini(lob)  dengeleme kabiliyetini artırır.

Disleksili Çocuklarda Yoganın Faydaları Nelerdir?

Öğrenme güçlüğü çeken bir çocuğun temel amacı, çocuğun gelişimindeki tüm alanları güçlendirmektir. Yoga, öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için etkili bir terapötik alternatif sunar. 

Yogada nefes egzersizleri (pranayama) merkezi sinir sistemini uyarır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Yoga pozları (asanalar) ve derin rahatlama ile birlikte, pranayama çocuğun beden farkındalığı, denge, hafıza ve konsantrasyon geliştirmesini mümkün kılar. 

Disleksili çocuklarda yogada, optik siniri kuvvetlendiren, yüz kaslarını gevşeten ve beynin çeşitli merkezlerini uyaran yogik göz egzersizleri kullanılır. Bu alıştırmalar, gözlerin kelime tanıma ve görsel algı becerilerini, odaklama becerisini geliştirir.

19 May 2020 by rommer 0 Comments

Pediatrik Rehabilitasyon

PEDİATRİK REHABİLİTASYON (ENGELLİ ÇOCUKLARIN REHABİLİTASYONU)

Pediatrik Rehabilitasyon Nedir? 

Pediatrik rehabilitasyon çocuklardaki mevcut kapasitenin ortaya çıkarılarak geliştirilmesi, saptanan rahatsızlıkların rehabilite edilmesi, çocuğun olabilecek en üst seviyede bağımsız yaşaması amacıyla uygulanan değişik tıp ve tıp dışı uzmanlıkların uyumlu ve tamamlayıcı çalışması ile ortaya çıkan bir tedavi şeklidir.

Pediatrik rehabilitasyonda çocuk bakımı ile rehabilitasyon birleştirilerek çocuğun günlük işlerini daha kolay yapması sağlanır. Aynı zamanda da bu özelliklerini geliştirmesi hedeflenir. Tedaviye erken başlanması başarı şansını artırır. Hedefler gerçekçi olmalı, yaşa uygun olarak önce başı dik tutma, sonra oturma, emekleme, yürüme, el kavraması gibi fonksiyonların sırayla kazanılması amaçlanmalıdır. Sonrasında eğitim, sosyal beceriler, uyum ve kişisel bakım çalışmaları yürütülmelidir.

Pediatrik Rehabilitasyon Kimler Tarafından Uygulanır? 
Pediatrik rehabilitasyon gelişmiş ülkelerde ayrı bir disiplin olarak kabul edilmekte ve eğitim programları da bu prensipler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde ise, bu alanda yeterli uzmanlaşmanın olmaması ciddi manada yetişmiş eleman sıkıntısı çekilmesine neden olmaktadır.

Pediatrik rehabilitasyon, bu konuda özel eğitim almış bir hekimin liderliğinde gerçekleştirilmelidir. Kurulacak ekipte bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip yardımcı sağlık personeli da yer almalı, bunlar arasında fizyoterapist, hemşire, ortez / protez teknikeri, ergoterapist, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimi uzmanı, çocuk psikoloğu, özel eğitim uzmanları olmalıdır.

Pediatrik Rehabilitasyon’un Erişkinden Farkları Nelerdir? 
Pediatrik rehabilitasyon, sadece hastalık bazlı bir uzmanlık alanı değildir. Çocuk hastalarda büyüme ve gelişmenin devam etmesi, bu gelişmenin fiziki ve ruhsal olması yani çocuğun minyatür bir erişkinden daha fazlası olması, bu uzmanlık dalını genel fizik tedavi ve rehabilitasyondan ayıran en önemli özelliklerdendir.

Çocukluk çağında karşılaşılan ve rehabilitasyon gerektiren pek çok nörolojik, ortopedik ve romatolojik hastalıklar vardır. Hasta takip ve tedavisinde uygulanan işlemler temelde benzerlik gösterse de, gerek fiziki şartlar gerekse hastaya yaklaşım ve uygulamalar açısından oldukça farklı tedaviler söz konusu olmaktadır.

Rutin sağlıklı çocuk muayene uygulaması ihmal edilmemelidir. Bu muayenede büyüme parametrelerinin izlenmesine, beslenme ve özellikle de aşılamaya dikkat edilmelidir. Daha ağır etkilenmiş olan çocuklar, sorunlarının büyüklüğü nedeniyle gözden kaçarak, sağlıklı çocuk aşılarını yaptırmayabilir.

Engelli bir çocuğun tedavisinde iletişim isteği göstermesi ve bunu başarabilmesi en önemli önceliklerdendir. Bu çocuğun fiziksel bozukluğuna yoğunlaşmak yerine, öncelikle çevresiyle iletişim halinde olması sağlanmalıdır. Gereken basit ve modern araçlardan faydalanılarak bağımsız hareket etme yetisinin sağlanması önemlidir.

Kendine bakım aktivitelerinde uygun hedefleri belirleme en önemli noktadır. Engelli bir yetişkinde mesleki rehabilitasyon ne kadar önemli ise, engelli çocukta da özel eğitim o kadar önemlidir.

Normal bir çocuğun ebeveyni olmak yeterince zorlu bir deneyim iken, engelli bir çocuğun ebeveyni olmak daha da zordur. Dolayısıyla bu ebeveynler engelli çocuğun bakımında yardıma, rehberliğe ihtiyaç duyarlar.

Pediatrik Rehabilitasyon Kimlere Uygulanmalıdır? 
Pediatrik rehabilitasyon kapsamı içinde pek çok hastalık yer almaktadır. Bunlar arasında; 

  • Doğumsal nedenlerden dolayı meydana gelen mental motor retardasyonlar (MMR),
  • Kas ve iskelet sistemi sorunları ile seyreden metabolik hastalıklar,
  • Omurilik hasarı sonucu gelişen kas ve sinir hastalıkları,
  • Çocukluk çağında etkili olan tüm nörolojik ve musküler sendromlar, 
  • Spina bifida, meningomyelosel gibi hastalıklar,
  • Doğuma bağlı gelişen brakial pleksus zedelenmesi,
  • Tortikolis,
  • Serebral palsi, spastisite,
  • Kafa travmaları, mikrosefali, hidrosefali gibi çok geniş yelpazedeki birçok hastalık pediatrik rehabilitasyon kapsamında değerlendirilip rehabilite edilmektedir. 

Pediatrik Rehabilitasyon’dan Beklentiler Nelerdir? 
Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde teknik olanakların ve bakım kalitesinin artması erken doğan bebeklerin ve risk faktörü ile doğan bebeklerin yaşam şanslarını arttırırken, özellikle serebral palsi, mental motor gerilik doğum travmaları gibi pek çok santral sinir sistemi (SSS) kökenli nöro gelişimsel hastalıkların da artmasına yol açmıştır.

Bu bebeklerde oluşabilecek problemleri önlemek veya en aza indirmek çok önemlidir. Bu tür hastalara daha doğum salonunda iken erken müdahalede bulunulmalı, fizyoterapi ve rehabilitasyon programı gerektiğinde ise olabilecek en erken dönemde başlanmalıdır.

Çocukluk çağında fiziksel engellilik yaratarak hareket kaybına neden olan hastalıkların önemli bir bölümü, doğru ve zamanında yapılan müdahalelerle ortadan kaldırılabilmekte veya mümkün olan en düşük seviyelere indirilebilmektedir. Tedavi gerektiren olgularda süreç sadece fizik tedavi ve rehabilitasyon ile sınırlı kalmamalı, daha pek çok eğitim ve sosyal destek programlarından yararlanılmalıdır.

19 May 2020 by rommer 0 Comments

Aqua Terapi / Hidroterapi

HİDROTERAPİ (AKUATİK REHABİLİTASYON) 

Hidroterapi Nedir ?

Hidroterapi (havuz terapisi), suyun fiziksel özelliklerinden faydalanarak hastalıkların ve fonksiyonel kayıpların tedavi edilmesi yöntemidir. Su fizik tedavide tedavi amacıyla kullanılan en eski yöntemlerden biridir.  Suyu ısı ve hidrostatik özelliklerinden faydalanılır. Suyun kaldırma kuvvetinin yardımıyla vücudun taşıdığı yük azalır, normalde yapılamayan ya da yaparken çok fazla ağrıya sebep olan hareketlerin yapabilmesi mümkün olur.

 

Hidroterapinin faydaları nelerdir?

  • Ağrı ve hassasiyetin azaltılmasında önemli rol oynar
  • Eklem hareketlerini artırır ve kasların gevşemesine yardımcı olur.
  • Solunum kaslarını geliştirilmesine yardımcı olur ve vücut oksijeni daha verimli kullanmaya başlar.
  • Suyun direnç özelliğini kullanarak kas gücünü ve dayanıklılığını arttırır
  • Suyun dışında yapamadığı zor ve yorucu egzersizler basit ve eğlenceli hale gelir, hareketleri daha rahat yapabilen hastanın kendine güveni ve motivasyonu artar
  • Su içinde, yerçekiminin etkisinin daha az olmasından dolayı bazı hastalıkların iyileşmesini ve iyileşme sürecini hızlandırır.
  • Kişinin kaslarına fazla yük binmesini engeller ve hareketler daha kolay yapılır.
  • Lenf sisteminin aktive edilmesine yardımcı olur.
  • Ödemin kontrol altına alınmasına yardımcı olur.

 

Nörolojik hastalıklarda hidroterapi uygulamaları

Omurilik yaralanmalı hastalarda kas gücünün az olması veya olmamasından dolayı ayakta durma ve yürüme aktivitesi ile bazı egzersizler eklemlere fazla yük binmesine ve yaralanmalara yol açabilir. Şu içinde suyun kaldırma kuvvetinden yararlanarak bu egzersizleri daha rahat ve güvenli şekilde yapılabilir. Yine suyun kaldırma kuvveti sayesinde kuru zeminle zorlukla yapılan ayakta durma ve yürüme aktiviteleri daha kolay bir şekilde yapılabilir ve kas gücünü artımında fayda sağlar.

Hemipleji (inme), MS (Multiple Skleroz) gibi hastalıklarda ise kasılmalar nedeniyle kuru zeminde zorlukla yapılan aktiviteler, su içinde sağlanan kaslardaki gevşeme etkiyle daha rahat yapılabilmektedir.

 

Ortopedik hastalıklarda hidroterapi uygulamaları

Ortopedik ameliyatlar sonrasında özellikle kişinin eklemi üzerine hemen ağırlık vermesinin sakıncalı olduğu durumlarda, ekleme binen yük daha az olduğu için hidroterapi uygulamalarından faydalanılabilir. Rehabilitasyon sırasında su dışında yapılan egzersizler kişi için zorlayıcı olabileceğinden havuz içerisinde suyun kaldırma etkisinden faydalanılarak daha rahat egzersiz yapılabilir.

 

 

Hidroterapi uygulanan başlıca hastalıklar nelerdir?

  • Serebral Palsi,
  • Multipl Skleroz (MS), 
  • Muskuler Distrofi, 
  • Guillan Barre Sendromu, 
  • Kas-İskelet Sistemi Yaralanmaları, 
  • İnme (felç),
  • Omurilik Yaralanmaları,
  • Eklem Zedelenmeleri, 
  • Kırık ve Cerrahi İşlemler Sonrası, 
  • Fibromiyalji, 
  • Romatizmal Hastalıklar, 
  • Spor Yaralanmaları, 
  • Yumuşak Doku Zedelenmeleri, 
  • Obezite, 
  • Osteoartrit (Kireçlenme), 
  • Denge Problemleri, 
  • Çocuk Felci.

ROMMER’de Hidroterapi uygulanması nasıl yapılır?

Merkezimizde hidroterapi uygulaması uzman hekimin muayenesi sonrasında kişiye özel planlanarak fizyoterapist eşliğinde birebir olarak uygulanır. Merkezimizdeki havuzda termal su kullanıldığından bu şifalı suların etkisinden de faydalanılmaktadır. Serebral Palsi ve inme (felç) v.b hastalıklarda hidroterapi uygulaması mobilizasyon için oldukça faydalı olup, rehabilitasyonun başarısına katkı sağlamaktadır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Karpal Tünel Sendromu ve Tedavisi

KARPAL TÜNEL SENDROMU (EL BİLEK SİNİR SIKIŞMASI)

Karpal ligaman diye adlandırılan bant şeklinde yapı, altındaki el bileği kemikleriyle bir tünel oluşturarak, el parmak hareketlerini sağlayan kas kirişleri ve sinirlerini korumaya alarak, el bilek kanalı veya karpal tünel denilen yapıyı oluşturur. El bilek kanalı denilen bu yapı bilek seviyesinde yer alır. Üst kısmında kalın bir bant şeklinde yapıyla örtülüdür. Bu dar ve sert dokular arasındaki tünelden, elimizdeki en kalın sinir olan median sinir de geçer. Bu sinir esas olarak baş, işaret, orta ve yüzük parmaklarını hissetmemizi ve bu parmakların bazı hareketleri yapmasını sağlar. 

Karpal Tünel Sendromu Nedir? 

Kanalın herhangi bir şekilde daralması ile içinden geçen median sinir sıkışır. Bunun sonucunda sinir fonksiyonunda birtakım bozulmalar meydana gelir. El ve bilekte karıncalanmalar, yanma ve ağrı ortaya çıkar. Bu durum karpal tünel sendromu olarak adlandırılır. 

Karpal Tünel Sendromu Neden Olur? 

Sinir üzerindeki basınç birkaç şekilde ortaya çıkabilir. Parmakları büken kirişlerin çeperlerinin şişmesi, eklem kırık ve çıkıkları, yumuşak doku travmaları, kanal hacmini daraltan damar ve kas anomalileri, bileği uzun süre bükülü tutmak gibi postüral nedenler, karpal tünelin hacmini daraltarak bu sendroma neden olabilirler. Gebelik esnasında yaklaşık %25-35 hastada ödeme bağlı olarak karpal tünel sendromu gelişebilse de doğum sonrası sıklıkla kendiliğinden düzelir.

Karpal Tünel Sendromu Kimlerde Görülür? 

İşi esnasında el ve bilek hareketlerini aynı şekilde olacak tarzda tekrarlayan ve zorlayan kişilerde görülür. Karpal tünel sendromu aşırı el işi yapan ev kadınları, daktilo ve bilgisayar kullanımının sık olduğu bankacılık sektörü çalışanları, sekreterler, müzik aleti çalanlar gibi gruplarda daha sık izlenir. Bunlar dışında diyabet, hipotiroidi, romatizmal hastalıklar, aşırı şişmanlık, gut hastalığı ve böbrek yetmezliği gibi hastalıklarda da bu karpal tünel sendromu sendrom daha fazla olarak görülmektedir. 

El bileğinde oluşabilecek kırıklar, yumuşak doku tümörleri, eklem kistleri, yağ bezeleri, kas ve damar anomalileri gibi durumlarda da bu tünelde sıkışmalar ortaya çıkabilir. Kalıtsal özelliği olmayan karpal tünel sendromu kırk yaş üstü kadınlarda, erkeklerden dört kat daha fazla görülmektedir. 

Karpal Tünel Sendromu Belirtileri Nelerdir? 

Hastalık genellikle ağrı ile başlar. Ağrı bazen kola da yayılabilmektedir. Beraberinde en çok avuç içinde ve parmaklarda olmak üzere uyuşmalar, bazen kaşınma hissi, el parmak hareketlerinde çabuk yorulma ve güçsüzlük şikayetleri ortaya çıkar. Uyuşmalar gece hastayı uykudan uyandıracak şekilde şiddetli olabilir. Genellikle hastalar kollarını kaldırıp ellerini silkelediklerini ve el bileklerini ovarak rahatladıklarını söylerler. Uyuşmalar daha çok ilk üç parmakta görülmektedir. 

Erken dönemde teşhis edilmez ve önlem alınmaz ise şikayetler daha da kötüleşerek gün boyu süren uyuşmalar halini alabilmektedir. Zaman içerisinde nesneleri kavramada zorluk ve daha ileri vakalarda ise avuç içindeki kaslarda erimeler meydana gelecektir. 

Karpal Tünel Sendromu Nasıl Teşhis Edilir? 

Median sinirdeki kalıcı hasarın önlenmesi için erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Kalıcı hasar oluştuğunda parmaklar hareket edebilme özelliğini kaybedeceklerdir. 

Median sinir omurilikten köken alır. Omurgadan başlayarak parmaklara ulaşana kadar herhangi bir noktada baskı altında kalabilir. Hangi noktada problem olduğu, ancak elektromiyelografi (EMG) tetkiki ile anlaşılır. EMG ile karpal ligaman altındaki median sinirin sıkışıp sıkışmadığı, sıkıştığı nokta ve ne derece sıkıştığı saptanabilmektedir. 

Karpal Tünel Sendromu Tedavisi Nasıl Yapılır? 

Tedavisi cerrahi ve cerrahi dışı yöntemlerle olan karpal tünel sendromunda verilecek tedavi kararı hastalığın hangi aşamada olduğuna göre değişebilmektedir. 

Altta yatan diyabet, hipotiroidi vb. gibi herhangi bir hastalık yoksa, genellikle en az iki hafta boyunca etkilenen el ve bileğin dinlendirilmesi gerekir. Şikayetleri daha da kötüleştirecek faaliyetlerin önlenmesi veya kısıtlanması, el bileğinin hareketsiz kalacak şekilde atel ile sabitlenmesi önemlidir.

Eğer bilekte bir şişme saptanırsa soğuk uygulama yapılmalıdır. Ultrason tedavisi, lazer uygulamaları, B vitamini ve egzersiz terapileri tedavide denense de faydalı olduğuna dair kanıtlar yoktur. Hastadaki ağrılar NSAİD‘larla (steroid dışı ağrı kesiciler) giderilebilir. Geçmeyen ağrılarda bilek için kortizon veya lokal anestezik enjeksiyonu uygulanabilir. 

El bilekliği (istirahat ateli); splint, antiinflamatuar ilaçlarla birlikte özellikle geceleri mutlaka uygulanmalıdır. Hastaların belirtileri 6 ay veya daha fazla sürerse cerrahi yöntemler düşünülmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Kifoz (Kamburluk) ve Tedavisi

ERİŞKİN KİFOZU (KAMBURLUK) 

Doğumdan yaşlılığa kadar omuganın sagital (yandan) dizilimi sürekli değişim içindedir. Doğum esnasında ense bölgesinden kuyruk sokumuna kadar olan tüm omurga, öne doğru eğik durumundayken, ayakta dik durmaya başlamakla beraber, ilk önce bel bölgesinde öne doğru C şekli, ardından sırt bölgesinde ters C şekli oluşmaya başlar. Devamında boyun, sırt, bel ve leğen kemiği olmak üzere birbirini izleyen dört adet ters eğrilik meydana gelir. 

Erişkin Kifozu Nedir? 

Kamburluk adı da verilen erişkin kifozu, sırt bölgesinde omurganın öne doğru eğilmesinde artış meydana gelmesidir. Sırt bölgesinde bulunan omurlarda oluşan açılanma, sınırların üzerine çıkmıştır. 

Rahat pozisyonda yandan çekilen grafilerde normalde T5 (sırt 5.inci omur) üst uç plağı ile T12 (sırt 12.inci omur) alt uç plağı arasındaki Cobb açı ölçümü 10 – 40 derecedir. Bu açının 40 dereceden fazla olması kifoz olarak adlandırılır. Yani sırttaki eğrilik normalden daha fazladır. Çeşitli nedenlere bağlı olarak görülse de en iyi bilinen şekli daha çok genç yaşlarda (12-15 yaş) ortaya çıkan ve yapısal olan Scheuermann kifozudur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. 

Yeterli egzersiz yapılmaması, kötü ve yanlış duruş şekilleri kifoz oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir. Bazı kişiler daha dik dururken, bazı kişiler ise daha kambur durmaktadır. Bunun en önemli nedeni ise sıklıkla pozisyonel kifoz da dediğimiz yanıltıcı kamburluktur. 

Fizyolojik olarak normal kabul edilen açılanma aralığının, geniş bir aralık göstermesi (10-40 derece arasındadır) ve kişisel, pozisyonel farklılıkların olabilmesi çeşitli yanılgılara neden olabilmektedir. Örneğin 35 derece kifozu olan bir kişinin kamburluğu, kötü duruşuna bağlı olarak 55 dereceye kadar çıkabilmektedir. Buna pozisyonel (postural) kamburluk denmektedir. Genellikle ailelerin çocuklarında gördükleri kamburluk çeşidi de bu şekildedir. Bu fizyolojik sınırlar içerisindeki duruma hiperkifoz da denebilir. Pozisyonel kamburlukta sırtta gözlenen şişkinlik hasta ayaktayken kaybolurken bunlarda omurgada şekil bozukluğu da görülmemektedir. 

Kifoz Neden Olur? 

Genetik olarak da gelişebilen kifozun bilinen sebepleri; 

  • Omurganın dış etkenlerle dejenerasyona uğraması 
  • Osteoporoz nedeniyle gelişen dejeneratif disk hastalıkları 
  • Kaza veya herhangi bir travma sonucu oluşan kırıklar
  • Doğumsal gelişen anormalliklere bağlı olarak (miyelomeningosel gibi) 
  • Omurga çevresindeki dokularda inflamasyon ve enfeksiyon 
  • Tbc gibi omurganın primer enfeksiyonları 
  • Nöromusküler hastalıklar 
  • Omurgayı etkileyen tümörler 

Erişkin Kifozunun Belirtileri Nelerdir? 

En net belirti öne doğru olan eğikliktir. Kifoz, omuzların yuvarlak olması ve kamburluk dışında genellikle ağrı gibi belirtilere sebep olmaz. Genel belirtiler; 

  • Sırt ve omuzda sertlik ve ağrı 
  • Bacaklarda sürekli olarak uyuşma ve zayıflama
  • Kaslarda aşırı yorgunluk hissi 
  • Duruş bozuklukları, dik durmada güçlük çekmek 
  • Nefes darlığı ve solunum güçlüğü 
  • Omurgada aşırı duyarlılık 

Erişkin Kifozu Nasıl Teşhis Edilir? 

Ailelerin yapabilecekleri basit bir test, olayın ciddiyeti hakkında fikir verebilir. Çocuğunuza dik dur dediğinizde mevcut kamburluğu belirgin olarak düzeliyorsa, bu büyük olasılıkla pozisyonel kamburluktur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, kamburluğun hangi noktadan düzeldiğidir. Eğer en çıkıntılı noktadan düzelme oluyorsa problem yoktur. Böyle değilse profesyonel yardım alınmalıdır. Kifoz hastasına yandan bakıldığında ise baş vücuda göre daha önde izlenir. 

Erişkin kifozu tanısında genellikle şikayet ve belirtiler çarpıcı şekilde ortadadır. Radyolojik testlerle kifoz eğrilik açısı hesaplanır. İleri seviyede kifozu olanlarda akciğer fonksiyon testleri de mutlak suretle yapılmalıdır. Hastada kifozun yarattığı baskı nedeniyle farklı şikayetler mevcutsa ( idrar/dışkı kaçırma vb), mutlaka MR gibi daha ayrıntılı testler uygulanmalıdır. 

Kamburluk Önlenebilir Mi? 

Kamburluğun en sık nedeni kötü duruştur. Bu nedenle altta yatan farklı bir rahatsızlık yoksa, kifoz egzersizi denen birtakım egzersizlerle bireylere yardımcı olunmalıdır. Egzersizler ile karın, göğüs, bacak ve omurga çevresi kaslarının güçlendirilmesi kamburluğu normal sınırlar içine çekecektir. 

Erişkin Kifozu Tedavi Edilebilir Mi? 

Her insanda az da olsa belli oranlarda eğrilik vardır. Bu duruma hiperkifoz da denebilir. Önemli olan saptanan kifoz derecesidir. Ölçümler sonucu 50 -55 derecelere kadar olan kifozlar da düzenli egzersiz, doğru duruş ve doğru duruş teknikleri uygulaması ile belirgin düzelmeler gözlenebilir. Kifoz derecesi 50 -70 derece arasında ise ilaveten kifoz korsesi tavsiye edilir. Daha ileri vakalarda cerrahi konsültasyon alınmalıdır. 

Çok ileri olmayan kamburluk genellikle bel kaslarının zayıflamasıyla ortaya çıkar. Bu kişilerde kifoz egzersizleri uygulanmalı, özellikle ters mekiği de içeren birtakım fizik tedavi egzersizleri profesyoneller eşliğinde uygulanmalıdır. Kamburluk korsesi yine hekim kontrolünde ve belli endikasyonlar dahilinde kullanılmalıdır. Korsenin daha çok hastanın ayakta durduğu ve çalıştığı zamanlarda kullanılması tavsiye edilmektedir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Fizik Tedavi

Fizik Tedavi Nedir?

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, kişinin yaşam kalitesini artırmaya yönelik tüm yaklaşımları içerir. Bireyin kendine bakım aktivitelerinde bağımsız ve toplumla etkileşim halinde olmasını hedeflenir. 

Fizik tedavi; vücuda sıcak ve soğuk tatbiki, elektrik akımları,omurga traksiyonları, masaj ve egzersiz gibi ağrıyı kesmeye yönelik uygulamaları içeren ve kas iskelet sistemi hastalıkları ya da yaralanmalarında uygulanan ilaç dışı bir tedavi şeklidir. Ağızdan verilen tedavilere ek olarak ya da tek başına uygulanabilir. 

Rehabilitasyon ise; doğuştan veya sonradan ortaya çıkan kaybedilmiş hareket ve kabiliyetlerin tekrardan kazanılmasına yönelik tedavi şeklidir. 

Fizik Tedavide Hangi Yöntemler Uygulanır? 

Fizik tedavi olarak uygulanacak değişik yöntemler bulunmaktadır . Hastanın durumuna göre bu tedavi programlarından bir veya birkaçı tercih edilebilir. 

  • Soğuk tatbiki, (coldpack)
  • Sıcak tatbiki, (hotpack), (enfraruj, parafin)
  • Derin ısı (ultrason, kısa dalga diatermi,mikrodalga diatermi,ultraviyole)
  • Elektroterapi,(galvani,faradi,TENS,diadinami,interferans,laser terapi,vakum ile elektroterapi, ultrason veya elektroterapi ile iyontoforez)
  • Hidroterapi ( kaplıca tedavisi,havuz tedavisi,balneoterapi ve fango uygulamaları) 
  • Mekanoterapi (mobilizasyon ve manipülasyon, traksiyon, masaj, splint, korse, bandaj vs.) 
  • Tedavi edici egzersiz uygulamaları,
  • Ağrı kesici bantlama uygulamaları, 

 Fizik Tedavinin Amaçları Nelerdir? 

  • Ağrının azaltılması, 
  • Kasların gevşetilmesi,
  • Dolaşımın olumlu yönde etkilenmesi, 
  • İnflamasyonun giderilmesi, 
  • Fonksiyonların düzenlenmesi, hareketlerin arttırılması, 
  • Kasların koordinasyonunun sağlanması ve güçlendirilmesi,
  • İlaç ihtiyacının azaltılması, 
  • Duruş bozukluklarının önlenmesi, düzeltilmesi gibi pek çok amaç sayılabilir.

Fizik tedavi Hangi Hastalıklarda Uygulanabilir? 

  • Akut ve kronik ağrı tedavisi, 
  • Romatizmal hastalıkların takip ve tedavisi, 
  • Ortopedik rehabilitasyon ve spor yaralanmaları, 
  • Nörolojik ve nöromüsküler hastalıkların rehabilitasyonu, 
  • Çocuk rehabilitasyonu, 
  • Metabolik kemik hastalıkları (osteoporoz vb.), 
  • Doğumsal veya edinsel eklem ve kemik bozuklukları, 
  • Kardiyak rehabilitasyon, 
  • Geriatrik rehabilitasyon, 
  • Pulmoner rehabilitasyon. 

Fizik Tedavi Uygulamalarının Faydaları Nelerdir? 

  • Ağrı, uyuşukluk, karıncalanma ve güçsüzlüğün azalması ve geçmesi,
  • Fonksiyonların artmasına yardımcı olmak ve eklem hareket açıklığının tekrar kazanılması,
  • Birçok durumda gereksiz tıbbi ve cerrahi tedavilerin engellenmesi, 
  • Daha az ilaç kullanımının sağlanması, 
  • İlaçla ve ameliyatla tedavisi mümkün olmayan diğer birçok hastalığın etkin tedavisinin sağlanması, 
  • Hastalıkların kronikleşerek ilerlemesinin engellenmesi, 
  • Yaşam kalitesinin artması. 

 ROMMER FTR Tıp Merkez’inde Yapılan Fizik Tedavi Uygulamaları

  • Bireye özgü tedavi; her birey kendi içerisinde değerlendirilir ve o birey için tasarlanmış bir FTR programı uygulanır. 
  • Bütünsel yaklaşım; hastalarımız sadece hasta olan bölgeleriyle değil, tüm kas iskelet sistemi ve diğer vücut sistemleriyle değerlendirilerek, bir bütün olarak ele alınır. 
  • Fonksiyonel tedavi; Hastaların fonksiyonel kısıtlaması olmayan, aktif bir birey haline getirilmesi amaçlanır. 
  • Koruyucu sağlık; tedavi sonrasında aynı problemlerin yeniden yaşanmaması için, hastaya koruyucu sağlık prensiplerine dayalı bir egzersiz programı hazırlanır. 

Bu prensipler kapsamında ROMMER’de; fizik tedavi ve rehabilitasyonla ilgili tüm hastalılarda üst düzeyde hizmet sunmaktayız.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Tendinit ve Bursit Tedavisi

Tendinit Nedir?

Tendonlar, kasların incelerek bağ halini alıp, kemik üzerine tutundukları yapılardır. Tendonlar vücudumuzda yaygın olarak bulunur. Aşırı kullanmaya bağlı olarak bu bağlanma noktalarında inflamasyon (iltihapsız iltihap)ve ödem gelişebilir. Bunun sonucu oluşan bu tablo tendinit olarak adlandırılır. 

Tendinit ve bursit genellikle omuz, dirsek, bilek, kalça, diz ve ayak bileğini tutan bir hastalık grubudur. Genellikle ani gelişir ve şiddetli ağrılara neden olabilir. 

Tendinit, genellikle aşırı ve hor kullanım ve tekrarlayan hareketler sonucunda meydana gelen kas kirişlerindeki zedelenmedir. Tendinitler özellikle erken dönemlerde tedavi edildiğinde kısa sürede iyileşme gözlenir. Az sayıdaki hastada tekrarlar görülerek kronik bir hal izlenebilir. 

Bursit Nedir?

Bursalar kemik, kas, tendon ve deri gibi hareketli yapılar arasında bir yastıkçık görevi gören küçük kese şeklindeki dokulardır. Bursitler eklem bölgelerinde ağrılı şişlikler olarak karşımıza çıkabilir. Bunların iltihaplanması çok ağrılıdır ve tabloya da bursit denmektedir.

Tendinit ve Bursitin Nedenleri Nelerdir?

Tendinit ani bir yaralanma ile oluşabileceği gibi sıklıkla tekrarlanan küçük travmalar sonucu meydana gelir. Bursitin en yaygın nedeni eklemin aşırı kullanılması ya da bursanın direk darbe almasıdır. Genel nedenleri;

  • Klavye kullanırken uzun süre aynı hareketin sürdürülerek yazının yazılması, kesme/doğrama gibi işlerin ardı ardına yapılması ve hatta maraton benzeri uzun süre yapılan yürüyüşler
  • Makas, pense gibi sıkıştırmalı el aletlerini uzun süreli kullanmak
  • Tenis ve benzeri sporları yaparken sürekli backhand tarzı (yani hep benzer) vuruşları tercih etmek
  • Yaşlılıkta bacak, kalça ve dirseklerde tendinit ve bursit daha sık ve yaygın olarak görülür.
  • Gut, diyabet, kan ve böbrek hastalığı olan kişilerde genellikle bu hastalıklar daha sık görülmektedir. 

Tendinit ve Bursit Nasıl Teşhis Edilir?

Hastadan alınan iyi bir tıbbi geçmiş ve yapılacak dikkatli bir fizik muayene ile hastalıktan şüphelenilmelidir. Hastalar genellikle ağrı ile müracat eder. Tendinitte tendon veya tendon kılıfı boyunca belirli noktalarda hassasiyet tespit edilir. Tendonun bağlı olduğu kasa, bir dirence karşı hareket yaptırıldığında ağrı ortaya çıkar. Marangoz, bahçıvan, müzisyen ve atlet gibi meslek gruplarında bursit ve tendinit daha sık görülmektedir.

Çoğu hastada erken dönemde MR, ultrasonografi vb.gibi testler gerekmez. Ağrılar devam ederse veya şikayetlerden mevcut sistemik bir hastalığın sorumlu olduğu düşünülürse, görüntüleme yöntemleri ile kan testleri yapılmalıdır. Bursit gerçek bir iltihap sonucunda, enfeksiyon sonucu meydana geldiyse, iltihabın direne edilmesi gerekebilir.

Tendinit ve Bursit Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi nedene bağlıdır. Neden aşırı kullanma ve yaralanma ise buna yönelik tedbirler alınmalıdır. Bazı hastalarda eklemin korunması ve tutulan bölgenin desteklenmesi gerekebilir. Genel tedavi prensibleri;

  • İstirahat; kısa bir süre için eklem istirahate alınmalıdır. Sorun kalça, bacak vs gibi büyük uzuvlarda ise(örn aşil tendonu vb gibi) belli bir süre yük binmesine engel olunmalıdır.
  • Soğuk uygulama; günde yaklaşık 2-4 kez 10-15 dakikalık buz uygulamasının kompres olarak yapılmasından fayda görülecektir. 
  • İlaçlar; NSAİD( kortizon dışı ağrı kesiciler) ve ağrı kesiciler. 
  • Steroid enjeksiyonları bazı tendinitlerde kısa süreli fayda sağlayabilir.
  • Şayet bir enfeksiyon varsa iğne ile direne edilmeli ve uygun antibiyotik başlanmalıdır.
  • Destekler; ekleme binen yükü azatmak amacıyla ortezler kullanılabilir. 
  • Fizik tedavi; geçmeyen tendinitler için güçlendirme ve germe egzersizleri gerekebilir. 

Bursit ve tendinit uzun süren rahatsızlıklar oldukları için donuk omuz gibi eklem kısıtlılıkları gelişebilir. Bu durumlarda da fizik tedavi gerekir. Sıcak/soğuk uygulaması, masaj ve kişiye özel akıllı egzersiz programları ile oldukça iyi sonuçlar alınmaktadır.

Tendinit ve Bursitte Alınması Gereken Önlemler Nelerdir?

  • Yoğun spor ve egzersiz yapan kişilerde tendinit ve bursit oluşma riski oldukça yüksektir. Bunun için spor ya da egzersiz yapmadan önce ısınma ve germe hareketleri yapmaya özen gösterilmelidir. 
  • Spor ve egzersizin çok hızlı yapılması bu hastalıklara neden olabilir. Egzersize yavaş başlanmalı, ısındıkça dozajı arttırılmalıdır. 
  • Egzersizlere uzun süre ara verip tekrar başlamak tendinit ve bursite neden olabilmekedir. Bu nedenle haftada bir gün, yoğun egzersiz yapmak yerine her gün düzenli ancak daha düşük yoğunluklu egzersiz yapılmalıdır.
  • Doğru malzeme ve spor aletleri kullanmak da riskleri düşürecektir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Sinir Sıkışması ve Tedavisi

Sinir Sıkışması Nedir?

Kol, bacak, el ve ayak gibi tüm uzuv hareketlerinin kusursuz olarak gerçekleştirebilmesi için, sinirsel iletinin tam olması gereklidir. Bu işlevleri yerine getiren sinirler, bazı hallerde, özellikle el ve ayak kaslarına giderken geçtikleri ince kanallarda basıya uğrayabilirler. Bu tabloların hepsine birden sinir sıkışması denir.

Sinir Sıkışması Neden Olur?

En sık görülen sinir sıkışmasI rahatsızlığı, el bileği median bölgesinde görülen karpal tünel sendromudur. Ayrıca dirseğimizin dış kısmında bulunan ulnar sinirin dirsek hizasında veya el bilek avuç içi yüzü dış tarafında (küçük parmak) ve dizimizin yan dış kısmında bulunan peroneal sinirin ayak bilek iç malleol altında da sinir sıkışması görülebilir. Bunların dışındaki nedenler; 

  • Kırılan ya da yerinden kayan kemikler 
  • Diyabet, tiroit hastalıkları, obezite, menapoz
  • Romatizmal hastalıklar 
  • Duruş ve oturuş bozuklukları, tekrarlayan yanlış hareketler olarak sıralayabiliriz.

Sinir sıkışmaları özellikle 40-60 aralığındaki kadınlar, piyanistler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, heykeltraşlar, diş hekimleri ve ev kadınları gibi ellerini aşırı kullanan kişi ve meslek gruplarında daha sık görülmektedir.

Sinir Sıkışması Belirtileri Nelerdir?

En önemli belirti gece uykudan uyandıran el uyuşmalarıdır. Bazen ağrı olsa da, uyuşmalar ön plandadır. Yakınmalar ilerleyebilir ve zaman içinde el parmaklarında kuvvet azalması sonucu, elde tutulan eşyalar yere düşmeye başlayabilir.

Özellikle sivri burunlu, yüksek topuklu ayakkabı giyenlerde, ayak bileğinde ve ayak parmaklarında benzer bir durum gelişir ve tarsal tünel sendromu (ayak bilek kanal sendromu) olarak adlandırılır. Benzer yakınmalar (uyuşma, ağrı gibi) ayak bileği ve ayak parmaklarında da ortaya çıkabilir.

Sinir sıkışması elde ise hastalarda poşet taşıma, yazı yazma, bardak tutma gibi günlük aktivitelerin yapılmasında ciddi güçlükler ortaya çıkar. Bacaklarda olan ileri derecede sinir sıkışmalarında ise hasta yürüyemez, ayağını sürümeye başlayabilir. Bunun sonucu olarak da merdiven çıkamama, araç kullanamama gibi problemler ortaya çıkabilir.

Sinir Sıkışması Nasıl Teşhis Edilir?

Hastadan ayrıntılı bir hikaye alınmalıdır. Yapılacak fizik muayene ile duyu, refleksler, kas kuvveti gibi özellikler kontrol edilmelidir. Hem tarsal hem de karpal tünel sendromlarında ilk muayene ile genellikle teşhis konabilir. Ardından uygulanacak EMG (elektromiyelografi) ile daha başlangıç safhasındaki olgularda dahi (henüz kuvvet kaybı gelişmemiş olan) tanı konabilir.

Sinir Sıkışması Nasıl Tedavi Edilmelidir?

Henüz kuvvet kaybı gelişmemiş ve ilerlememiş olgularda konservatif tıbbi tedavi uygulanır. Sinirin sıkıştığı bölgeyi rahatlatmak için atel, bazı durumlarda enjeksiyon, anti inflamatuar ilaçlar ve fizik tedavi uygulanabilir.

Fizik tedavi ve rehabilitasyonda en çok uygulanan araçların başında hidroterapi, ultrason, parafin, lazer ve manyetik alan tedavileri sayılabilir.

Şayet hasta istirahat, rehabilitasyon ve diğer tedavi yöntemleriyle iyileşmezse ve tetkiklerde ağır düzeyde sinir sıkışıklığı saptanırsa cerrahi tedavi düşünülmelidir.

Sinir Sıkışmalarından Korunmak İçin Neler Yapabiliriz?

  • Oturuş, yatış ve duruş pozisyonumuza dikkat edilmeli, uzun süre yanlış bir pozisyonda kalınmamalıdır. (örneğin uzun süre bacak bacak üstüne atmak veya bağdaş kurma pozisyonunda oturmak gibi)
  • Ev kadınları bez sıkma, el işi yapma, cam silme gibi sürekli tekrarlayan zorlayıcı el hareketlerinden kaçınmalıdır.
  • Sürekli klavye ve fare kullanan kişiler bileklerini uzun süre bükülü tutmamalıdır.
  • Çalışırken dirsekler masa veya herhangi bir yere dayanmamalıdır.
  • Ellerle çok fazla yük taşınmamalı ve bilekler bükülü tutulmamalıdır.
  • Bağ, eklem ve kasları güçlü tutmak için düzenli germe, esneme egzersizleri uygulanmalıdır.
  • Diyabet, tiroit veya romatolojik hastalıkların varlıklarında rutin kontroller ihmal edilmemelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Boyun Tutulması ve Tedavisi

Boyun tutulması, her yaş grubunda görülen ve yaygın olarak karşımıza çıkabilen bir rahatsızlıktır. Bu yakınma günlük hareketlerimizi kısıtlar, ağrı ve acı çekmemize neden olur. Günümüzde masa başı çalışma stilinin değişmesi ve çalışma saatlerinin artması nedeniyle, güncel problemlerden biri haline gelmiştir. 

Boyun Tutulması Nedir? 

Genellikle sabah uyanınca rahatsızlık oluşturan, belirgin şekilde boyun hareketlerini kısıtlayan ve boyun kaslarında gerginlik hissettiren ağrılı bir durumdur. Boynun tutulmasıyla birlikte boyun rotasyon hareketleri de çok zorlaşmıştır. Boyun çevrilmeye çalışıldığında şiddetli ağrılar ortaya çıkar. Bazen boyun tutulmasına baş, omuz veya kol ağrıları da eşlik edebilir. Genelde boynu tutulan birey, yana bakma ihtiyacı hissettiğinde, ancak vücudu ile blok halinde dönerek bu hareketi gerçekleştirebilir. 

Levator scapula kası boyun tutulmasında oldukça önemlidir. Bu kas boynun servikal omurgasını, boynun arkasında ve yanında bulunan omuz bölgesi ile birleştirir. Bu kas 3. ve 4. servikal sinirler tarafından (C3-C4) kontrol edilir. Dolayısıyla bu sinirlerde meydana gelebilecek herhangi bir problem de boyun tutulmalarına neden olabilecektir. 

Boyun Tutulması Neden Olur? 

Nedenleri yapılan meslek grubuna göre değişebilse de çok farklı nedenler boyun tutulmasıyla sonuçlanır. En sık görülen nedenler; 

  • Bazı meslek grupları; yapılan iş zamanla vücudu ve duruş pozisyonunu etkileyerek şikayetler oluşturabilir
  • Masa başında hareketsiz çalışmak; uzun süreli olarak bir yerde sabit durmak ve akabinde ani hareketler yapmak gibi nedenler. 
  • Uzun süre bilgisayar, tablet, cep telefonu kullanmak.
  • Uzun süreli,kesintisiz araba kullanmak.
  • Tek kol ile ağır çanta gibi yük taşımak veya ağır ev işleri yapmak. 
  • Uykuda yapılan ani hareketler.
  • Soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlar.
  • Uzun süren telefon konuşmaları.
  • Romatoit artirit, osteoartirit, boyun fıtığı, fibromiyalji, ankilozan spondilit ve sinir sıkışmaları gibi durumlarda.
  • Yatarken uygun olmayan sertlik ve yükseklikte yastık seçilmesi. 
  • Kanepe gibi sert ve uygunsuz ortamlarda uyumak. 
  • Yanlış uyku pozisyonunda uyumak. 
  • Terleme sonrası ani soğuma, rüzgarda kalma ve klimalı ortamlar 
  • Direk omuzlarda yük taşımak 

Lavator scapula kası, diğer kaslara nazaran daha hassas bir yapıdadır. Boyun tutulmalarının en sık nedeni de bu kasta oluşan zedelenme, travma ve zorlamalardır. Bu kasta travmaya neden olabilecek faktörler;

  • Uyku esnasında boynun ters bir konumda olması, kalması 
  • Sporcu yaralanmalarında olduğu gibi, kafayı yana iten düşme veya ani hareket aktivitesi sonrası yaşanan travmalar
  • Uzun süre bilgisayar monitörü, tablet ve cep telefonu karşısında kötü bir duruşta oturmak.
  • Kaslarda gerginliğe neden olabilecek aşırı stres yaşamak 
  • Uzun süre boyun ile omuz arasında bir şey taşımak (telefon, simitçi tablası gibi) şeklinde sıralanabilir.

Boyun Tutulması Belirtileri Nelerdir? 

  • Ağrı; en belirgi şikayettir. Boyun tutulduğunda kişi genellikle başını bir yöne doğru çeviremez ve hareketini sınırlayan bir ağrı ile karşılaşır. Bu ağrı genellikle keskin ya da yayılan tarzda bir ağrıdır. Keskin ağrıda kişi tek bir noktada adeta bıçak batıyormuş gibi bir hisse kapılır. Genel ağrı tipi boynun bir bölgesinde görülür. Yayılan ağrıda ise ağrı daha çok sinirin ileti yolu boyunca omuzlara, kollara doğru yayılan bir şekilde kendini hissettirir. Sinir ağrıları daha çok yanma şeklinde hissedilir. 
  • Karıncalanma, uyuşma, zayıflık; bu şikayetler çoğunlukla tek bir kolda hissedilir.Yakınmalar sadece boyunda değil omuz, kol ve parmaklarda da olabilir. 
  • Baş ağrısı; boyun kaslarında meydana gelen gerginlik sonucu, kafaya bağlı kaslar veya sinirlerde meydana gelebilecek travma veya irritasyon sonucunda oluşur. Sıklıkla gerilim tipi baş ağrıları ortaya çıkar.

Boyun Tutulması Nasıl Düzelir? 

Boyun tutulmasının altında genellikle bir kas zedelenmesi olduğu için tedavide kası rahatlatmaya yönelik olmalıdır. 

  • NSAİD (steroid olmayan antiinflamatuar ilaçlar) ilaçlar ile kas gevşeticiler kullanılabilir.
  • Özellikle istirahat, dokunun kendisini onarması için zaman kazandıracağından önemlidir. En az iki gün süreyle araba kullanılma tarzı fiziksel faaliyetlerden kaçınılmalı, yine aynı şekilde boyun hareketleri gerektirecek tüm aktivitelerden (yolda yürümek dahil) uzak durulmalıdır. 
  • Kaslarda çabuk zayıflama meydana gelebildiğinden, boyun kaslarına uygulanacak dinlenme süreleri de birkaç gün ile sınırlı tutulmalıdır. 
  • Sıcak – soğuk uygulamak; boyun tutulmalarında ağrının en şiddetli olduğu dönem ilk 24 – 48 saattir. Sıcak kompres kan akışını arttırırken, soğuk uygulamak ise inflamasyonu azaltır. Dönüşümlü olarak kullanılmalıdır. 
  • Hafif egzersizler ve esneme hareketleri yapılmalıdır. 

Yukarıdaki önlemler hastaların akut dönemdeki boyun tutulma şikayetlerine fayda sağlayabilir.

Sık tekrar eden boyun tutulmalarında ise; 

  • Fizik tedavi ve rehabilitasyon ile boyun kaslarını güçlendirici egzersizler 
  • TENS ( transkutanöz elektriksel sinir uyarımı) ile ağrılı bölgenin yakınlarına küçük elektrotlar yerleştirerek ağrıyı hafifletecek elektriksel uyarılar verilir. 
  • Kısa süreli immobilizasyon; kısa süreli olmak kaydıyla (2-3 saat aralıklarla) yumuşak boyunluk ile boyun desteklenebilir. 

Boyun Tutulmasında Ne Zaman Doktora Başvuralım? 

Geçmeyen ve ya sık tekrarlayan ağrılarda hekime müracaat edilmeli, bunun dışında ağrıya kusma, ateş vb. gibi belirtilerin ilave olması da mutlak hekim kontrolü gerektirir. Sıkça tekrarlayan boyun tutulmalarında da hekime görünülmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Boyun Fıtığı ve Tedavisi

Omurgamızı oluşturan omurlar arasındaki disk denen yastıkçıklar, adeta darbe emici bir süspansiyon gibi görev görürler. Ancak disk yapılarda meydana gelebilecek herhangi bir hasar, diskin içinde bulunan jelatinöz kıvamdaki sıvının disk dışına doğru çıkmasına neden olur. Bu durumun boyunda meydana gelmesiyle boyun fıtığı oluşur.

Boyun fıtığı en sık C5-6 (servikal 5’inci, 6’ıncı) ve daha sonra ise C6-7 (servikal 6’ıncı, servikal 7’inci) bölgelerinde meydana gelir. Bunun nedeni ise bu omurların çok hareketli ve travmalara karşı daha hassas olmalarıdır.

Boyun Fıtığı Nedir?

Boyun fıtığı travmalar, zorlamalar, kazalar nedeniyle veya yaşlanma sonucu diskin su içeriğini kaybetmesiyle, diskin yastıklama görevini artık eskisi kadar iyi yapamaması sonucunda meydana gelen bir rahatsızlıktır.

Diskte meydana gelen hasarın devam etmesi sonucunda oluşacak yırtılma ile diskin jelatin içeriği yastıkçıktan dışarı taşacaktır. Bu sıvının omurga boşluğuna taşması sonucunda ise omurilikteki sinirler üzerinde bası meydana gelecektir. Bu durum da birtakım şikayetlerin oluşmasına neden olacaktır.

Boyun Fıtığı Neden Olur?

Direkt aynı noktaya bakmak, hareketsiz yaşam sürmek, egzersiz yapmamak, duruş bozuklukları, masa başında çok vakit geçirme, soğuk klimalar veya rüzgarda kalma vb. gibi birçok neden sorumlu tutulabilir.

Boyun fıtığı genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç insanlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. Ağır bir yük kaldırmak, ters bir boyun hareketi yapmak, boynun eşlik ettiği itme hareketlerini sık yapmak, bağ dokusu (yastıkçık) yırtılma riskini arttıracaktır. Trafik kazaları ve yüksekten düşmeler de nedenler arasındadır. 

  • Çeşitli kazalar sonucu kafaya alınan darbeler,
  • Dengesiz bir şekilde ağırlık kaldırmak,
  • Yaşlanmaya bağlı disk sıvısında azalma,
  • Bilinçsiz olarak yapılan spor ve egzersizler,
  • Ters ve ani yapılan hareketler,
  •  Bazı meslek grupları (şoförler, bankacılar gibi uzun süre oturma zorunluluğu gerektiren meslek grubunda olanlar, öğretmenler, uzun süre bilgisayar başında çalışmak ve ev hizmetinde çalışanlarda daha sık görülür)
  • Boyun kaslarında zayıflık,
  • Boynun yanlış hareketleri ve yanlış pozisyonlar,
  • Yanlış duruş, psikolojik stres, yorgunluk,
  • Ev işleri, dikiş nakış, perde asma, cam silme ve temizlik gibi faaliyetler riskleri arttırmaktadır.

Boyun Fıtığının Belirtileri Nelerdir?

Belirtilerden en önemlisi ve ilki ağrıdır. Boyun bölgesindeki şiddetli ağrılar boyun fıtığı belirtisi olabilir. Ancak boyun ağrılarının büyük bir çoğunluğunu kas ağrıları oluşturmaktadır.

Ağrı sadece boyun bölgesinde oluşmaz. Baş, kol ve hatta bacaklarda da olabilir. Ağrıya kollarda uyuşukluk hissi ve güç kaybı da eşlik edebilir. Baş dönmesi, dengesizlik, boyun tutulması ve yürüme güçlükleri de önemli boyun fıtığı belirtilerindendir. Genel olarak;

  • Boyun, sırt, kol ve omuzlarda ağrı. Ağrı genellikle tek taraflıdır ve kola doğru yayılım gösterir.
  • Kollarda uyuşma ve his kusurları
  • Kollarda karıncalanma ve güç kaybı,
  • Enseden sırta ve kollara vuran ağrı, 
  • Kollarda incelme, reflekslerde azalma,
  • Oturmuş boyun fıtıklarında el becerilerinde azalma, duyu kaybı, elektriklenme, reflekslerde zayıflama, kol ve el kaslarında güç kaybı gözlenir.

Boyun Fıtığında Nelere Dikkat Edilmelidir?

Boyun çok narin bir anatomik yapıya sahiptir.

  • Doğru oturuş pozisyonunda olunmalı,
  • Boyunu zorlayacak yükleri taşımaktan kaçınmalı,
  • Boyun kaslarını geliştirecek spor ve egzersizler yapılmalı,
  • Uyurken ve yatarken uygun yükseklikte ve kalitede yastık kullanılmalıdır.

Boyun Fıtığı Nasıl Tedavi Edilir?

Öncelikle doğru duruş ve oturma pozisyonları öğretilmeli, ağır yük taşımaktan kaçınılmalıdır. Hastaların çoğu hiçbir tedavi görmeksizin genellikle iyileşir. 

Pek çok hasta konservatif tedaviye cevap verdiği için tedavi bu şekilde planlanmalıdır. Akut dönemde; 

  • İstirahat; ağrı başladıktan sonraki bir iki gün için geçerlidir.
  • Antiinflamatuar, kas gevşetici, ağrı kesici ilaçlar; geçmeyen ağrılarda epidural steroid enjeksiyonu, spinal enjeksiyonlar, sinir blokajları gerekebilir. 
  • Boyunluk; doktorunuz gerekli görürse fıtığın ilerlemesini engellemek amacıyla özellikle ilk üç gün olmak üzere kullanılabilir ve faydası olabilir. Ayrıca ortopedik boyun fıtığı yastığı kullanılması ağrıların azalmasına yardımcı olabilir. 

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyona; bir iki günlük istirahatten hemen sonra başlanmalıdır. Boyun çevresi kasları güçlendirmek için boyun fıtığı egzersizleri önerilir. Egzersizler itme/çekme/germe tarzında olabilir. Fizik tedavi uzmanı veya fizyoterapist eşliğinde uygulanacak traksiyon boyundaki kas spazmını azaltacaktır. İlave olarak sıcak/soğuk uygulaması, elle masaj da uygulanabilir. Hastaların çoğu ameliyatsız düzelme gösterir.