Rehabilitasyon Hizmetlerinde 30 Yıllık Deneyim

Category: Ağrı Tedavisi (Algoloji)

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Sırt Ağrıları ve Tedavisi

Sırt Ağrısı Nedir? 

Sırt bölgesi, baş bölgesi altından başlayıp bele kadar uzanan ve omurganın iki yanında bulunan alanı kapsamaktadır. Bu bölgede derin ve yüzeyel kas grupları bulunmaktadır. Bu bölgedeki kaslarda meydana gelebilecek spazm, aşırı zorlanma ve inflamasyon,  sırt ağrılarının en sık nedenlerini oluşturmaktadır. Sırt ağrıları sıkılıkla kas incinmesi gibi mekanik nedenlerden dolayı  ortaya çıksa da kamburluk, sırt omurga fıtığı,kireçlenme(artroz),ankilozan spondilit,mikrobik omurga hastalıklarına (tüberküloz,bruselloz  gibi) bağlı olarak da oluşabilir.Ayrıca kalp,akciğer,safra kesesi, pankreas,mide ve oniki parmak barsağı  ülserleri gibi organ ağrıları da yansıma yoluyla sırt ağrılarına neden olabilirler.

Sırt Ağrısının Nedenleri Nelerdir? 

Özellikle masa başı çalışanlarda daha sık görülen sırt ağrısı, genellikle kötü duruş sonucu oluşmaktadır. Bunun dışında birçok duruş bozukluğunda da sırt ağrıları meydana gelebilir. 

  • Kamburluk, yanlış oturma,uzun süreli yürüme, 
  • Rahatsız bir zeminde uyumak,
  • Uzun süre eğilmek veya ayakta durmak, 
  • Aşırı gerilim ve korku gibi pisişik nedenler,
  • Skolyoz vb. gibi omurga bozuklukları,
  • Osteoporoz gibi dejenaratif hastalıklar, 
  • Fibromiyalji ,
  • Boyun fıtığı, 
  • Egzersiz yapmama, uzun süre hareketsizlik, sedanter yaşam, 
  • Uyku bozuklukları, 
  • Yaralanmalar (trafik kazaları vb.), 
  • Tümörler, 
  • Yansıyan ağrılar, (özellikle kalp, safra kesesi, akciğer, mide hastalıkları)
  • Sırt fıtığı. 

Sırt ağrısı genellikle kas sinir sistemi kökenli olsa da, gece uykudan uyandıracak kadar şiddetli ağrılarda, romatizma ve kalp hastalıkları, kürek kemiğine vuran ağrılarda ise kalp krizi gibi nedenler de düşünülmelidir.  

Sırt Ağrısına Eşlik Eden Belirtiler Nelerdir?  

Başlıca belirtisi ağrıdır. Ancak bazı durumlara dikkat edilmesi gerekebilir. Ağrıyla birlikte ağrıya eşlik eden gece terlemesi, kilo kaybı, ağrının seyrinde sürekli artma, ağrının bir aydan daha uzun sürmesi, ele kitle gelmesi vb. gibi belirtilerin gözlenmesi durumunda,  ilgili dal doktorlarından konsültasyon istenmelidir. 

Sırt Ağrısı Nasıl Teşhis Edilir? 

Hastanın klinik hikayesi alınmalı, fizik ve nörolojik muayenesi yapılmalıdır. Bunların yanı sıra sistemik rahatsızlıkların ayırt edilebilmesi için bazı laboratuar testleri gerekli olabilir. Asıl şikayete yönelik olarak MR, düz röntgen filmleri gibi radyolojik yöntemler kullanılmalı, gerek olan hastalarda EMG yapılmalıdır.

Sırt Ağrıaında Tedavi Nasıl Olmalıdır?

Öncelikle sırt ağrısının nedeni belirlenmelidir. Bunun için yapılan testlerle ayırıcı tanıya gidilmeli neden kesinleştikten sonra da ona uygun tedavi programları planlanmalıdır. Şayet problem omurga ve kas gruplarından kaynaklanıyorsa; 

  • Masa başı çalışanlarının risk altında olduğu unutulmamalıdır. Bilgisayar başında çalışılıyorsa ‘’ofis ergonomisi’’ denen önlemler alınmalıdır. Sırtı yüksek, bel boşluğunu dolduran sandalyeler tercih edilmeli, bilgisayar ekranı göz hizasında olmalıdır. 1.5 – 2 saatte bir oturulan yerden kalkılmalı, aktif dinlenme denilen yürüme, baş boyun hareketleri gibi fiziksel aktiviteler yapılmalı,
  • Aşırı kilolardan kurtulmalı, stresten kaçınılmalı, 
  • Spor ve egzersiz yapılmalıdır.  Fizik kapasitenizin düşük olması sırt ve karın kaslarının zayıflamasına neden olacak ,bu durum da, kişiyi sırt ve bel ağrıları için en büyük aday haline getirecektir. Egzersizler haftada 3-4 gün ve düzenli olacak şekilde uygulanmalı,
  • Bilgisayar, tablet kullanırken duruşa dikkat edilmeli, 
  • Ağır kaldırırken uyulması gereken kurallara uyulmalı, 
  • Fizik tedavi uzmanına müracaat ederek egzersiz uygulaması için yardım istenmeli,
  • Ağrılı durumlarda ağrı kesici ve kas gevşeticiler kullanılmalı, gerek görüldüğünde ise ağrılı noktalara enjeksiyon  yapılmalı,
  • İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı durumlarda ise fizik tedavi, nöralterapi, masaj gibi yöntemlerde denenmelidir.

Hamilelikte sırt ağrısı genellikle 2. Trimesterdan itibaren başlamakta ve göbeğin büyüyerek, ağırlık merkezinin öne doğru kayması nedeniyle oluşmaktadır. İlerleyen dönemlerde hamilelerde bel ağrıları da meydana gelebilmektedir. Hamilelik döneminde özellikle duruş ve postür kurallarına uyulması koruyucu amaçlı faydalı olacaktır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Siyatik / Siyatalji ve Tedavisi

Vücuttaki en uzun ve kalın sinir olan siyatik sinirinin tıbbi ismi Nervus Ischiadicus’tur. Bel kemiğinin alt kısmından başlayarak ayağa kadar uzanır. Belin son omurları olan L4 ve L5’den (bel omuru 4 ve 5) çıkarak belin alt kısmındaki S1, S2, S3 (kuyruk sokumu 1, 2, 3) omurlarından da sinir kökleri alarak genel yapısını oluşturur. Daha sonra leğen kemiğinin içindeki delikli bölgeden geçerek uyluğa ulaşır. Uyluğun arka kısmından seyrederek aşağıya doğru inen siyatik sinir, diz ekleminin arka tarafında dallara ayrılarak ayağa kadar ulaşır. Bu uzun yolu kat eden siyatik sinir, hem hareket hem de duyu liflerini taşır. 

Siyatik Neden Olur? 

Siyatik, sıklıkla fıtıklaşan bir disk nedeni ile oluşsa da, pek çok farklı nedenlerden dolayı meydana gelebilir. Siyatik sinir bel bölgesinde, kalça kasları arasında ve diz ekleminin arka bölümünde olmak üzere üç farklı bölgede sıkışabilir veya travmaya maruz kalabilir. Bunun sonucu olarak da belirtiler değişiklik gösterebilir. Nedenleri arasında; 

  • Hareketsizlik; 
  • Ağır kaldırmak; meslek olarak yük kaldırma zorunluluğu olanlar veya bu işi spor olarak yapanlarda siyatalji daha sık görülür. 
  • Obezite; omurgaya aşırı yükün binmesine neden olur. 
  • Diyabet; özellikle periferik sinir hasarı oluşturarak neden olabilir.
  • İleri yaş; özellikle kas, kemik ve kemik çevresindeki dokuların zayıflamasına bağlı olarak gelişebilir. 
  • Travma ve gebelik. 

Siyatik Belirtileri Nelerdir? 

Ağrı en önemli ve belirgin şikayettir. Siyatik sinirinin köken aldığı bel bölgesinden başlayan ağrı kalçaya, uyluğun arka kısmına, oradan da bacak ve ayağa kadar uzanabilir. Hareket ile artan bu ağrıya his ve güç kaybı da eşlik edebilir. 

Siyatik ağrısının şiddeti bazen kişinin hareketlerini sınırlayabilir. Vücudun üst kısmını eğmek zorlaşabilir ya da dönme hareketleri sınırlanabilir. Sıklıkla kişi dik duramaz veya bir yana doğru eğilir. Ayakların ve ayak parmaklarının alt taraflarnda da ağrı, uyuşma, karıncalanma ve iğne batmasına benzer bir his de duyulabilir. 

Siyatik Tanısı Nasıl Konur? 

Hastanın hekime anlatacağı hikaye teşhis için çok önemlidir. Çünkü bu ağrının tarifi hemen hemen tanısal değer taşımaktadır. Çoğunlukla kalçadan topuğa kadar uyuşma, ağrı ya da karıncalanma hissi varlığı siyatik tanısında önemlidir. Hekimin yapacağı fizik muayene esnasında uygulayacağı germe , gevşeme hareketleri tanıya çok yardımcı olacaktır. Yine refleksler ile birlikte, hareket ve duyu kaybı olup olmadığının kontrol edilmesi de tanı için çok değerlidir. 

Gerek duyulduğu durumlar MR, BT gibi ileri radyolojik tetkiklerle ayırıcı tanıya gidilmelidir. 

Siyatik Nasıl Tedavi Edilir? 

Kişinin yaşam kalitesini oldukça düşüren siyatiğin önlenmesi için uygulanması gereken en önemli tedavi yöntemlerinden birisi sırt ve bel kaslarının güçlü tutulmasıdır. İyi bir duruşa sahip olmak, ayrıca yanlış oturma pozisyonlarından kaçınmak, sırt, bel ve kolları otururken desteklemek siyatikten korunmak için alınacak önlemler arasında yer almaktadır. Uzun süre ayakta durmaktan, hareketsiz kalmaktan ve ağır kaldırmaktan kaçınmak da siyatik oluşumunu engelleyebilir. 

Siyatik ağrısının şiddetinde kişiden kişiye farklılıklar gözlenebilir. Ağrı tedavisi, bu durum göz önünde bulundurularak planlanmalıdır. Bazı olgularda kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlar yeterli olacakken, ileri vakalarda epidural steroid enjeksiyonu gibi tedavi yöntemleri kullanılmalıdır. Siyatalji tedavisinde fizik tedavi yöntemlerinin yeri çok önemlidir. Nadir de olsa bazı olgularda cerrahi yöntemler tercih nedeni olabilmektedir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Omuz Ağrıları ve Tedavisi

Omuz Ağrısı Nedir? 

Omuz eklemini çevreleyen kapsül dediğimiz bir eklem kılıfı bulunur. Şayet kapsülde yapışıklığa neden olacak bir durum olursa, donuk omuz hastalığı ile karşılaşılır. 

Kapsülün üzerinde ligaman dediğimiz, eklemi birbirine bağlayan bağlar vardır. Bunlarda oluşan aşırı zorlama veya gevşeklik, omuz ekleminde yarı veya tam omuz çıkıklarına neden olacaktır. 

Bu bağların üzerinde ise kas kirişleri bulunur. Bu tendonlarda omuzun hareket etmesinden sorumludur. Omuzda rotator kaf denilen dört adet önemli döndürücü tendon bulunur. Bunların yırtılması da ağrılara neden olabilmektedir. 

Omzumuzda, eklemin daha rahat hareket etmesini sağlayan, subakromial denen vücudun en büyük keseciklerinden birisi (bursa) bulunur. Bunda da romatizmal iltihap oluşabilir. 

En nihayet tüm bunların üzerinde omuza şekil veren en güçlü kaslardan biri olan deltoid kası bulunur. 

Tüm bu yapıların bir veya birkaçında oluşacak zedelenme, zorlanma, yırtılma ve travma gibi nedenler, başka şikayetlerin yanı sıra omuz ağrısına da neden olacaktır.

Üst kol kemiği olan humerus, kürek kemiği olan scapula ve köprücük kemiği denen klavikula arasında oluşan bölge, omuz ekleminin yerleştiği alandır. Omuz eklemi dört yöne birden hareket edebilen ve çok hareketli olan bir eklemdir. 

Omuz ağrıları omuz ekleminden kaynaklansa da, başka bölgelerden omuza yansıyan ağrılar da olabilir. Bunun en sık görülen örneği boyun fıtığıdır. 

Omuz ağrıları yukarıda anlatılan tüm bileşenlerin bir veya birkaçında meydana gelebilecek anormal nedenlerle olabilmektedir. 

Omuz Ağrısı Nedenleri Nelerdir? 

Omuz ağrısının en sık karşılaşılan nedenleri, kendi anatomik yapısından kaynaklı olanlarıdır. Başta omuz tendonlarında sıkışma, donuk omuz, tendonlarda kalsiyum birikimiyle oluşan kalsifik tendinitler, omuz gevşekliği ya da omuz yarı çıkıkları, miyofasial ağrı denen omuz çevresindeki kasların zorlanması karşılaşılan en sık nedenler arasında sayılabilmektedir. Önemli diğer bir sebep de inmeler sonucu görülen omuz ağrısıdır.

Daha az olarak da genellikle omuz dışı nedenler sayılabilir. İltihaplı romatizmalar, akciğer üst bölge kanserleri, karaciğer, safra kesesi, dalak problemleri ile boyun fıtıkları bu grup içinde en sık görülenlerdir. 

  • Omuza alınan darbeler, travmalar 
  • Köprücük kemiği kırılması
  • Bursit, fibrozit, miyozit,tendinit 
  • Omuz kırık ve çıkıkları 
  • Sürekli yan ve yanlış pozisyonda yatmak 
  • Omurganın zedelenmeleri 
  • Ağır yük kaldırma, cam silme gibi faaliyetler
  • Omuz sıkışma sendromu 
  • Kalp damar hastalıkları, kronik akciğer hastalığı, diyabet, boyun hastalıkları gibi durumlarda da omuz ağrıları görülebilir. 
  • İnme (yarım felç)

Omuz Ağrısı Yanında Görülen Belirtileri Nelerdir? 

Şikayet genellikle ağrı olsa da omuzda hissedilen hassasiyet, ısı artışı, kızarıklık, omuz hareketlerinde azalma, omuz çıkıklarında görülen apolet bulgusu, omuzda sertlik veya kitle saptanması gibi belirtilerlerle karşımıza çıkabilirler. 

Omuz Ağrısında Teşhis Nasıl Konmalıdır? 

Hastadan alınacak hikaye ve özellikle yapılacak iyi bir omuz muayenesi ile genellikle teşhis konacaktır. Omuz ağrısının çok büyük bölümü yumuşak doku kaynaklıdır. Kireçlenmeler daha ileri yaşlarda görüldüğü için, çekilecek normal düz filmlerde görülemeyebilir. Tomogrofi nadiren gerekir. Omuzu en iyi değerlendiren yöntem MR tekniğidir. Kemik ve yumuşak dokuları son derece iyi gösterir. Sinir yaralanması düşünülen olgularda ise EMG gerekebilir. 

Omuz Ağrısı Nasıl Tedavi Edilmelidir? 

Sıklıkla kas zorlanması ve yanlış hareketler sonrası oluşan omuz ağrıları, kısa sürede kendiliğinden iyileşir. Travmaya bağlı omuz yaralanmalarında ise acil müdahale gerekebilir. 

Omuz ağrısı nedenleri çok çeşitlidir. Tümörlerden travmalara kadar geniş bir yelpazede gözlenir. Bu nedenle öncelikle ateş, gece olan omuz ağrısı, kilo kaybı, kol hareketleriyle değişmeyen ve ağrı kesicilere cevap vermeyen omuz ağrılarında öncelikle tümör ve enfeksiyonlar akla gelmeli ve mutlaka ayırt edilmelidir. Diğer nedenler de ekarte edildikten sonra asıl nedene odaklanılarak tedavi planlanmalıdır. Omuz ağrısı yapan patolojilerin çoğunda fizik tedavi uygulanmaktadır. 

Akut gelişen ağrılarda buz uygulaması son derece yararlıdır. Omuz mümkün olduğu kadar dinlendirilmeli, az kullanılmalı ve antiinflamatuar ilaçlar kullanılmalıdır. Günde 3-5 kez olmak üzere 15’er dakika uygulanacak buz tedavisi ile oldukça iyi sonuçlar alınmaktadır. 

Kolunu taşıyamayacak kadar şiddetli ağrısı olan hastalar ya da travmaya uğramış kişilerde omuz askısı kullanılmalıdır. Askı süresi mümkün olduğu kadar kısa tutulmalıdır. 

Kronik ağrılarda tedavi yaklaşımı daha farklıdır. Bu aşamada fizik tedavi yöntemleri önemli bir yer tutmaktadır. Eklem hareket açıklığını ve kas gücünü artırmaya yönelik egzersiz uygulamalarıyla birlikte ESWT’nin faydası olabilir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Nöral Terapi Hizmeti

Nöral Terapi Nedir?

Nöralterapi bundan yaklaşık bir asır önce Huneke soyadında iki Alman doktorunun, daha önceleri uygulanan ancak unutulmaya yüz tutmuş olan bir yöntemi tekrar kullanmaya başlamaları ve bir takım tesadüfleri iyi gözlemlemeleri sonucu ortaya çıkmış bir tedavi yöntemidir.

Nöralterapi düşük doz lokal anestezik enjeksiyonu ile otonom sinir sistemimizi kullanmak üzere kurgulanmış bir tedavi yöntemidir. Sağlıklı hücrelerin elektriksel potansiyeli enfeksiyonlar, travma ve cerrahi kesi ile azalmaktadır. Şiddetli, yoğun ve sürekli uyaranlar devam ederlerse, hücreler kendilerini toparlayamazlar.Kişide anatomik ve genetik bir bozukluk, eksiklik, ve ileri bir dejenerasyon olmadığı sürece nöral terapiyle cilde uygulanacak enjeksiyon, birtakım hastalıkların oluşum süreçlerini geri çevirebilir ve tedavi edebilir. 

Nöral terapi ise OSS’ni (otonom sinir sistemi) düzenleyen, bozucu alanlardaki olumsuz uyaranları nötralize eden bir uygulama alanıdır.

Nöral Terapi Nasıl Etki Eder? 

Otonom sinir sistemi dediğimiz nörovejetatif sistem, tüm vücudu saran ve hücresel düzeyde etkileri olan sinir sistemimizin bir parçasıdır. Hastalıklarımız ve geçmeyen ağrılarımızın temelinde OSS’de oluşan biyoelektriksel hasarlar yatmaktadır. Yaşamımız boyunca geçirdiğimiz enfeksiyonlar, ameliyatlar, kazalar, fiziksel ve psikolojik travmalar vücudumuzda biyoelektriksel olarak sorunlu bölgeler oluşmasına sebep olmaktadır. Bu sorunlu bölgelere “bozucu alan” denmektedir. Bu bölgelerdeki biyoelektriksel hasarlar, yaşam boyu kalıcı olabilmektedir. Bozucu alan da denilen bu bölgelerin cilt kısmına uygulanacak enjeksiyon ile bu elektriksel iletişim bozukluğu düzeltilebilmektedir.

“Bozucu alan” hücrelerin temel biyoelektriksel yapısının bozulmasıdır. Sağlıklı bir hücrede vücudumuzdaki elektrolitlerin etkisiyle, hücre içi ve dışında bir elektriksel fark mevcuttur. Yaklaşık -40/-90 milivolt olan bu farka membran elektriksel potansiyeli denmektedir.

Hastalanan bölgeden çıkan olumsuz uyarılar tüm bedene yayılır. Bunların bazıları vücut tarafından onarılsa da bazıları onarılamamaktadır. Yaşam boyu karşılaşılan dış etkenler (enfeksiyon, travma, operasyon benzeri vücuda yapılan müdahaleler) bozucu alan yapabilme potansiyeli taşırlar. Sorunun kaynağı olan bu alanlardan (primer odak) çıkan uyaranlar, OSS’nin ileti ağını etkileyerek başka bir bölgede (sekonder hastalanan bölge) odak oluşturabilir. Günümüz tıbbı bu sekonder odağı tedavi etmeye çalışır. Bu nedenle de tedavide sorunlar yaşanmaktadır.

Geçirilmiş enfeksiyon odakları, travmalar, operasyonlar ve iyi yapılmamış tüm diş tedavilerinin bozucu alan oluşturma potansiyeli yüksektir. Özellikle baş ve boyun bölgesi bozucu alanlar açısından yoğundur.

Nöral terapide tekrarlanan lokal anestezik enjeksiyonları ile hücrenin elektriksel potansiyeli artırılmaktadır. Kullanılan kısa etkili anestezik ajan olan prokain ve lidokain yaklaşık -290 milivolt civarında bir potansiyel içermektedir.Uygulama ile hücre adeta hiperpolarize olmaktadır. Yapılan her enjeksiyon, hücrenin normal olan -40/-90 millivoltluk potansiyeline ulaşana kadar hücrede bir miktar elektriksel potansiyel bırakacaktır. Bu seviyelere ulaşınca da hastalıklı hücre, sağlıklı hücreye dönüşecektir. Böylece bozucu alandaki hücrelerin elektriksel potansiyeli, olması gereken düzeylere yükselmiş olacaktır. Hücre membran stabilizasyonu sağlanmış olup bozucu alanların OSS üzerindeki olumsuz etkileri de ortadan kaldırılmış olacaktır.

OSS, hücreler arası sıvıya kadar uzanan geniş bir ağ yapıya sahiptir. Bu sıvı matriks olarak da adlandırılır. Matriks içinde metabolik, biyokimyasal, biyofiziksel işlemler olmakta, hücreler arası ve hücre içi dışı arası madde alışverişleri gerçekleşmektedir

Nöral Terapi Nasıl Uygulanır? 

Nöral terapi bir enjeksiyon tedavisi olarak algılanabilir, ancak amaç ilaç zerk etmek değildir. Burada en önemli tedavi edici özellik, bozucu alan yaklaşımı ile hekimin hastalığın kaynağını bulmasıdır.

Nöral terapide lokal anestezik madde, enjeksiyon şeklinde uygulanır. Uygulama bölgeleri cilt altı, kas dokusu, vücuttaki ameliyat ve yara izleri, eklem içi ve ağrılı noktalar şeklindedir. Sinir içine enjeksiyon uygulanmaz.

Nöral terapide en önemli husus, iğne ile lokal anestezik maddenin uygulanacağı alanın tespitidir. Bu alan tespiti nöralterapiyi diğer standart lokal anestezik enjeksiyonu uygulamaları ve buna benzer tedavilerden ayıran en önemli özelliktir. 

Nöralterapi tedavisi seanslar halinde uygulanmakta olup iki seans arasında en az üç gün geçmesi tavsiye edilmektedir. Nöralterapide lokal anestezikler ve bunlar içinde de lidokain ve prokainin kullanılması tavsiye edilmektedir. Yüksek doz tehlikesi ve oluşabilecek yan etkilerden dolayı ilaçların azaltılmış dozlarının (%0.5 –% 1’lik gibi) kullanılması önerilmektedir. 

Nöral Terapi Hangi Hastalıklarda Uygulanır? 

Nöralterapinin esas etki alanı ortopedik ve kas sinir hastalıklarının tedavisidir. 

  • Tüm baş ağrıları, bölgesel kas iskelet sistemi ağrıları, kronik pelvik ağrı 
  • Fibromiyalji, tendinit, spor yaralanmaları 
  • Karpal tünel sendromu, kronik iltihap ve inflamasyonlar 
  • Omurga kireçlenmesi ağrıları 
  • Kronik dirsek, omuz diz bel, sırt ve boyun ağrıları, bel ve oyun fıtıkları
  • Yüz felci, nöropatik ağrılar, sinir yaralanmaları

Nöralterapi’de hastalarda ağrıya neden olan faktörler ortadan kaldırıldığı için, vücuda kendini yenilemesi ve onarması için zaman kazandırılmış olunmaktadır. Bu onarma döneminde geri dönüşler olacak, vücut fonksiyonları düzelecek ve şikayetler normale dönecektir. 

Nöralterapi Hangi Durumlarda Uygulanamaz? 

  • İkinci ve üçüncü derece atriyoventriküler bloklar, bradikardi 
  • Akut cerrahi endikasyonu olan hastalar
  • Dekompanse kalp yetersizliği 
  • Myastenia gravis 
  • Antikoagülan ilaç kullananlar 
  • Maligniteler ve sepsis 

Nöral Terapinin Yan Etkileri Var mıdır?

  1. Nöral terapi ilaçla uygulanan bir tedavi yöntemi değildir,
  2. İğnelerde bulunan kısa etkili lokal anestezik maddelerin otonom sinir sisteminde oluşturduğu uyarıdan faydalanılmaktadır.
  3. İğne cilde yapılır yapılmaz bu uyarı sinir ağında yayılır ve eskiden kalmış sinir hasarları biyoelektriksel olarak düzeltilir.
  4. Çoğu diğer iğne tedavilerinde ilaçlar dokuya verilirken nöral terapide cilde uygulanır.
  5. Nöral terapide ilaç olarak sadece procain ve lidokain maddeleri kullanılmaktadır.Burada bu ilaçlar lokal anestezik özelliğinden değil,biyoelektriksel etkilerinden dolayı tercih edilmektedir.
  6. Seksen yılı aşkın bir süredir batıda sıklıkla uygulanan bu tedavi yönteminde günümüze kadar herhangi bir yan etkiye rastlanmamıştır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Eklem Ağrıları ve Tedavisi

EKLEM AĞRISI 

Eklem Ağrısı Nedir?

Eklemler, vücuttaki kemiklerin düzenli bir şekilde hareket etmesini sağlayan etrafı kıkırdak, bağ dokusu, tendon ve kaslarla çevrili yapılardır. Bu yapıların herhangi birinde meydana gelebilecek incinme, zorlanma ve zedelenme inflamasyon yoluyla eklem ağrılarına yol açacaktır. 

Eklem ağrıları deyince akla sıklıkla kemiklerin ağrıması gelse de, gerçekte ağrıyı yapan kemikler arası ve kemik etrafındaki yumuşak dokulardır. 

Eklem ağrısının en bilinen nedeni osteoartrit adını verdiğimiz eklem kireçlenmeleridir. Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan osteoartritte eklem sıvısında azalma ve/veya kıkırdak dokusunun gücünü kaybetmesi gibi nedenler ön planda görülmektedir. 

Eklem Ağrısı Nedenleri Nelerdir? 

Eklem ağrılarının çok fazla nedeni vardır. Bunlardan belli başlıları; 

  • Fibromiyalji, 
  • Kemik erimesi (osteoporoz) ,
  • Eklemlerde inflamasyon ,
  • Bursa ve tendon iltihabı, 
  • Gut hastalığı,
  • Avasküler nekroz, 
  • Eklemlerde burkulma ve zedelenme, 
  • Kırık ve çıkıklar, 
  • Romatoid artrit, SLE (sistemik lupus erimatozis) gibi ramatolojik hastalıklar, 
  • Kemik ve eklem iltihaplanması, 
  • Nöromusküler hastalıklar, 
  • Kemik tümörleri veya metastazlar sayılabilir. 

Eklem Ağrısı Yanında Olabilecek Belirtiler Nelerdir? 

Genelde ağrının şiddeti ve karakteri kişiden kişiye değişebilir. 

  • Eklemlerde şişlik ve sertlik, 
  • Eklemin genişlemesi ve deforme olması, 
  • Hareket kısıtlılığı ve hareket bozukluğu, 
  • Hareket esnasında eklemlerden kıtırtı şeklinde ses gelmesi, 
  • Eklemin olduğu bölgede kızarıklık ve ısı artışı, 
  • Eklemde kilitlenme (hiç hareket edememe). 

gibi değişik nedenler de belirtiler arasında sayılabilir.

Eklem Ağrısı Teşhisi Nasıl Konur? 

Genellikle kişiyi hekime götüren neden, duyulan ağrıdır. Alınacak ayrıntılı öykü ve yapılacak ayrıntılı fizik muayene ile şikayetlerin asıl nedeninin saptanmasına çalışılır. Ağrılı olan bölgede hareket kısıtlılığı, şişlik, kızarıklık vb. gibi bulguların olup olmadığı gözlenmelidir. Eklem ağrılarının nedeni sadece kas ve iskelet sistemine bağlı değildir. Bazı sistemik hastalıkların yansıması olarak da eklem ağrıları görülebilir. Bu nedenle lüzum görüldüğü durumlarda ayrıntılı laboratuvar testleri (kan, idrar vs.) istenmeli, yapılacak radyolojik tetkiklerle de (MRI, tomografi gibi), tanıya ulaşmaya çalışılmalıdır. 

Eklem Ağrısında Tedavi Yöntemleri Nelerdir? 

Eklem ağrısı tedavisinde ki amaç, daha çok hastayı rahatlatarak günlük yaşantısını korumasına yönelik olmalıdır. Bu nedenle de tedavi şekli kişinin yaşam tarzına göre uyarlanmalıdır. 

Eklem ağrılarında tedavi planı, ağrıya neden olan hastalığın türüne göre değişiklik gösterecektir. Romatizmal hastalıklarda daha çok antiinflamatuar ilaçlar, fizik tedavi ve kaplıca tedavisi gibi yöntemler uygulanırken, eklem iltihabı, kırık, çıkık gibi tablolarda atel, alçı, splint gibi tedavi yaklaşımları daha ön planda düşünülecektir. 

  • Kilolu hastalarda aşırı kiloların verilmesi sağlanmalıdır. Kilo vermekle diz, kalça, bel ve ayak eklemlerine binen yük azalacaktır. 
  • İlaç tedavileri hekimin gerek gördüğü durumlarda ağızdan veya cilde uygulanacak şekilde topikal olarak uygulanmalıdır. 
  • Fizik tedavi ve rehabilitasyon olarak duruma göre yüzeysel sıcak veya soğuk uygulamalar, masaj, derin ısıtıcılar, hidroterapi, elektroterapi, TENS, traksiyon ve tedavi edici egzersizlerden oluşan programlar hazırlanmalıdır. 
  • Yararlı egzersizler, hem kilo vermeye faydalı olacak hem de eklem yüzeylerinin korunmasını sağlayacaktır.Kasları güçlendirmek için haftada 3-4 kez ağırlık egzersizleri uygulanmalıdır. 
  • Eğer bu aşamalara kadar ağrı kontrol edilememişse eklem enjeksiyonları gerekebilir. Enjeksiyon direk eklem içine yapılabilse de yılda 2-3 defadan fazla önerilmemektedir. 
  • Kaplıca tedavileri, hidroterapi uygulamaları diğer seçeneklerdendir.

Eklem Ağrısından Nasıl Korunabiliriz? 

Öncelikle duruş değişikliklerinin düzenlenmesi en önemli unsurların başında gelmektedir. 

  • Dik durmaya çalışılmalıdır.Dik duruş şekli boyun, bel, kalça ve diz eklemlerini koruyacaktır. 
  • Tezgah yüksekliği, öne eğilmenizi gerektirmeyecek şekilde ayarlanmalıdır. 
  • Alçak sandalyede oturup kalkmak diz ve kalçaya fazla yük binmesine neden olur. Bu nedenle yüksek sandalye tercih nedeni olmalıdır. 
  • Ağırlık kaldırırken, ağırlık gövdeye yakın tutulacak şekilde kavranmalı, kaldırma esnasında bel bölgesinden dönme hareketleri (rotasyon) uygulanmamalıdır. Yerden bir şey alınırken dizler bükülü pozisyonda olmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Çene Eklemi Ağrısı ve Tedavisi

Çene Eklemi Ağrısı Nedir?

Tempomandibular eklem (çene eklemi) bozuklukları (TMB) çene ekleminde ağrı, ses (krepitasyon veya klik) ve düzensiz çene hareketleri ile karakterize bir klinik tablodur. Çene eklemi, temporal kemik ile alt çene kemiğinin oluşturduğu eklemdir. Temporomandibular eklem disfonksiyonu ise çene ekleminde kısıtlılığı, fonksiyon bozukluklarına verilen addır. Çene eklemi rahatsızlıkları ‘Costen sendromu’ olarak da isimlendirilir. Bu rahatsızlıklar akut veya kronik bir ağrıyla ortaya çıkan, genelde çiğneme kasları ve/veya eklem iltihabı sebebiyle oluşan bir grup rahatsızlığın genel ismidir.

Çene Eklemi Rahatsızlığı Belirtileri Nelerdir?

Toplumda sık görülen bu rahatsızlığın çeşitli belirtileri vardır.

  • Çene ağrısı, hassasiyeti
  • Çene eklem hareketlerinde ses
  • Çene eklem hareketlerinde takılmalar, kilitlenme, hareket kısıtlanması, kaymalar
  • Yüz asimetrileri
  • Sebebi bilinmeyen baş ağrıları
  • Sebebi bilinmeyen boyun, omuz, sırt ağrıları
  • Sebebi bilinmeyen kulak, yüz ağrıları ve kulak çınlaması
  • Çiğneme kalitesinin bozulması
  • Bölgesel diş çürüklerinde veya hassasiyetinde artış 
  • Postür bozuklukları

Çene Eklemi Problemlerinin Sebepleri Nelerdir?

Temporomandibular eklem disfonksiyonlarının sebepleri ise;

  • Doğuştan gelen çene problemleri
  • Yüze alınan darbeler, travmalar, zorlu diş tedavileri
  • Uzun süreli ortodontik tedaviler
  • Eksik dişler
  • Çene eklemini etkileyen dejeneratif hastalıklar (romatizmal hastalıklar, çene eklemi kireçlenme, çene eklemi kapsülü problemleri vb.
  • Stres, psikolojik problemler (özellikle çene sıkma, diş gıcırdatma)
  • Yanlış çiğneme ve yeme alışkanlıkları
  • Yaygın kas ağrısı hastalıkları (myofasial ağri sendromu, fibromiyalji)
  • Postür bozuklukları

Çene Eklemi Ağrısında Tedavi Nasil Yapilir?

Temporomandibular disfonksiyon tedavisinde ilk etapta iyi bir sebep-sonuç ilişkisi kurulmalı ve teşhis konmalıdır. Tedavide etyolojik ve patojenik faktörlerin düzeltilmesi, hastalık semptomlarının giderilmesi, eklem mobilitesinin yeniden sağlanması ve postural iyileşme amaçlamalıdır. 

Rehabilitasyon programında ağrı ve inflamasyon kontrolü için medikaller, ağrı ve eklem hareketi, kasların kuvvetlenmesi için fizyoterapi ajanları, manuel terapi, osteopati, ev egzersiz programı uygulanır. Günlük yaşama dair tavsiyelerde bulunur. 

Hastaların çoğunda, çene eklemi bozuklukları belirti ve bulguları iyileşebilir. Bu nedenle konservatif/koruyucu tedaviler, girişimsel tedavilerden önce uygulanmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Boyun Ağrıları ve Tedavisi

Boynumuz baş ile gövde arasındaki bağlantıyı sağlayan, aynı zamanda da başın ağırlığını taşıyarak dengemizi sağlamamızda önemli bir rol üstlenen omurga bölümüdür. Boyun, omurganın en fazla yük taşıyan ve en hareketli bölümüdür. Bu nedenle travmalara da en fazla maruz kalan bölümlerden birisini oluşturmaktadır.

Boyun Ağrısı Nedir?

Boyun ağrısı, bel ağrılarına göre daha az sıklıkta görülmekle birlikte, genel toplumun üçte birinde rastlanılan bir sağlık sorunudur. Servikal omurgada yedi adet omur ve beş adet disk bulunur. Boynun başın ağırlığını taşıması, çok hareketli olması, fazla yük taşıması ve travmaya açık bir bölgede olması, onu dış etkenlere karşı daha duyarlı hale getirmektedir. 

Boyun ağrıları çok yaygın karşılaşılan ve her iki cinste de eşit oranlarda görülen bir sağlık sorunudur. Masa başı çalışanları ve yoğun olarak bilgisayar kullananlar başta olmak üzere özellikle duruş bozukluklarında sık olarak karşımıza çıkmaktadır.Boyun ağrıları yaşın ilerlemesiyle birlikte artış göstermektedir. Özellikle 40-60 arasındaki yaş gruplarında daha sık gözlenmektedir. Günlük yaşamdaki gerilimler ve iş stresi de boyun ağrılarına neden olabilen diğer faktörler arasında sayılabilmektedir.

Boyun Ağrısı Neden Olur? .

Servikal omurgada yaşla birlikte artan dejenerasyonlar, kas gerilmeleri (aşırı bilgisayar ve cep telefonu kullanma, kötü pozisyonda kitap okuma, dişleri sıkma gibi) kas spazmı oluşturarak boyun ağrılarına neden olabilirler. Yaşla birlikte meydana gelen eklem ve kıkırdak aşınmaları, sinir sıkışmaları ve genel yaralanmalar da diğer boyun ağrısı nedenleri arasında sayılabilir.

Servikal omurga ve çevre dokularda gelişen kronik travma, dejenerasyon ve kireçlenme gibi nedenler sonucunda inflamasyon ve doku hasarları oluşabilir. Boyun kas dokularında meydana gelen spazm ve gerilmelerde boyun ağrısına neden olabilirler. Servikal omurgada en sık boyun ağrısına neden olabilecek bölgeler genellikle C4-C6 arasındaki (servikal 4’üncü ve 6’ıncı arası) kısımlar gelmektedir. 

Whiplash Sendromu olarak bilinen ve genellikle araba kazaları sonrasında görülen yaralanma tipinde, kazazede de başlangıçta hafif bir boyun ağrısı gözlenir. Ancak birkaç saat sonrasında ağrı şiddetlenir ve buna boyun sertliği de eşlik eder. Bu rahatsızlık birkaç günde en üst seviyelere ulaşarak, yaklaşık bir ay içinde kendiliğinden düzelme göstermektedir.

Boyun ağrılarının en sık nedeni yaklaşık %95 oranlarda mekanik tipte olanlardır. Boyun ağrılarında kesin neden genellikle bulunamaz. Hastalarda; 

  1. Kemik yapıya bağlı olarak; doğumsal tortikolis, travmalar, kırıklar, kaymalar, kireçlenmeler, dar kanal,
  2. Romatizmal hastalıklar; ankilozan spondilit ( AS) ve romatoid artrit (RA) vb. 
  3. Tümörler, enfeksiyonlar 
  4. Yumuşak dokuya bağlı; duruş bozuklukları, fibromiyaji vb. 
  5. Sinir ve damarsal problemler gibi birçok hastalık nedenler arasındadır.

Boyun Ağrısında Ne Tür Belirtiler Görülür?

Hastalarda en sık görülen belirti, fizik aktivite ile artan istirahat ve sıcak kompres ile geçen boyun ağrılarıdır. Ağrı genellikle künt tarzda olsa da, bıçak kesilmesi tarzı ağrılar da oluşabilir. Sabah tutukluğu nadirdir, olsa bile kısa sürelidir. 

Ağrı omuz, sırt bölgesine yayılabilir. Başın arka kısmı, omuz çevresi, kol ve göğüs ön kısmına yayılabilir. Ağrıya baş dönmesi, dengesizlik ve ellerde uyuşma eşlik edebilir. Zaman içinde hastalarda eşyaları kavrama ve kaldırma gibi sorunlar da ortaya çıkabilir.

Boyun Ağrısı Tedavisi Nasıl Olmalıdır?

Hastalar fizik tedaviden oldukça fayda görse de, tedaviden önce mutlaka duruş bozukluklarını düzeltmeye yönelik önlemler anlatılmalıdır. Akut dönemde;

  • 1-2 günlük kısa süren istirahat
  • Kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlar
  • Tens, sıcak uygulama, interferans, ultrason, lazer, hilterapi, traksiyon, masaj ve bantlama gibi çeşitli fizik tedavi uygulamaları
  • Tetik nokta enjeksiyonları, nöralterapi
  • Manüplasyon uygulamaları yapılabilmektedir.

İmmobilizasyon (sabitleme) akut dönemde yumuşak bir boyunluk ile uygulanabilir. Boyunluk uygulama süreleri kısa tutulmalı , günlük 1-1.5 saat gibi kısa sürelerde uygulanmalı ve tedavi olarak da bir buçuk ayı aşmamalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ağrı Tedavisi Hizmeti

Ağrı Tedavisi Nedir?

Ağrı subjektif bir duygudur ve kişiye özeldir. Hasta değerlendirilirken ağrıyı çeken, kişinin kendisi olduğundan, ona güvenilmeli ve ciddiye alınmalıdır. 

Ağrı polikliniğine müracaat eden hastalarda mevcut ağrı şikayetlerinin en sık nedenleri, sırasıyla bel ve bacak ağrıları, boyun ağrıları, baş ağrıları, sırt ağrıları, omuz ve kol ağrıları, yüz ağrıları (nevraljiler), kanser ağrıları ve diğerleri diye sıralanabilmektedir. 

Hekimlik mesleği var olduğundan beri ağrının dindirilmesi ve ağrı tedavisi, hekimlerin temel amaçlarından birisi olmuştur. Modern tıpta ağrı kesici ilaç kullanımı tedavide önemli bir yer tutar. Ancak birtakım ilkelere uyulmak zorunluluğu vardır. Bunlar ağrı kesicilerin kullanım yolunu, dozunu, ilaca başlama zamanını ve ilaçlar kullanılırken oluşabilecek yan etkilerle başa çıkma yollarının belirlenerek bir standartizasyonun sağlanmasıdır. 

Yapılan çalışmalar tüm ağrı tiplerinin %90’dan fazlasının doğru ağrı kesici ilaç ile düzelebileceğini ortaya koymaktadır. 

Ağrı Tedavisi Neden Gereklidir? 

Akut ağrı çoğu kez bir hastalık habercisidir. Vücuttaki bir dokunun hasar haberini verir. Vücut alarm sisteminin önemli bir parçasıdır. Bazen kas iskelet sistemindeki bir hasarın ya da mekanik problemin, bazen romatizmal bir hastalığın, bazen iltihabi bir durumun hatta bazen de kanserin habercisi olarak görülebilir. 

Ağrısı olan hasta, mevcut tüm imkanlar kullanılarak ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmelidir. Doğru bir tanıya ulaşmak için öncelikle hasta ayrıntılı bir şekilde dinlenmeli, ağrının tüm özellikleriyle ilgili bilgi alınmalı, ardından özenli bir muayene ile neden bulunmaya çalışılmalıdır. Çeşitli laboratuar testleri ve radyolojik testler de tanıya katkı amaçlı kullanılmalıdır. Amaç doğru teşhis konması, en uygun tedavinin uygulanması ve geri dönüşü olmayan sonuçların önlenmesi olmalıdır. 

Kronik ağrılar ise, bazı durumlarda 3 aydan uzun, ancak genelde 6 aydan uzun süren ve artık alarm sistemi olma özelliğini yitiren, daha fazla anlamlar yüklenmesi gereken bir tablodur. Kronik ağrı artık hastalık habercisi değil, tek başına sorunun kendisidir. 

Kronik ağrı çeken kişi üretkenliğini kaybeder, sosyal yaşamdan uzaklaşır, aktiviteleri azalır ve bütün bunlar kişide psişik problemlerle sonuçlanır. Yani kronik ağrı kısır bir döngüye neden olur. Bu durum sadece hastayı değil, yakın çevresini de etkileyen ciddi bir sorundur. 

Girişimsel Ağrı Tedavisi Ne Demektir? 

Ağrı kliniklerinde, ağrı tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler ilaç tedavisi ile girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Girişimsel ağrı tedavisi yöntemlerinde, en az invaziv yöntemler kullanılarak, hastaya en az eziyetin verilmesine özen gösterilmelidir. Kolay ve etkin bir şekilde ağrı giderilmeye çalışılmalıdır. Bu yöntemlerden en sık kullanılanı ise sinir blokajlarıdır. Bu blokajlar özel koşullar altında uygulanmaktadır. Bel ve boyun kireçlenmesi ile bel ve boyun fıtıklarının ağrıları bu yöntemin uygulandığı hastalıklardan bazılarıdır. 

Girişimsel Ağrı Tedavisi Yöntemleri Nelerdir? 

  • Epidural ve transforaminal enjeksiyonlar 
  • Radyofrekans termokoagülasyon 
  • Epidural lizis 
  • Nörolitik bloklar 
  • Sempatik bloklar 
  • Morfin pompaları 
  • Tetik nokta enjeksiyonu 
  • Nükleoplasti 

Ağrı Tedavisinin Yaşam Kalitesine Etkileri Nelerdir? 

Kronik ağrının en önemli zararlarından biri de kişinin yaşam kalitesini bozmasıdır. Yaşam kalitesi kavramı; fiziksel ve ruhsal sağlık, aile ve iş yaşamı, ekonomik durum, eğitim düzeyi, bağımsız olarak fonksiyonlarını yerine getirebilme yeteneği, kendine güven, sosyal ilişkilerde başarı ve kendinden memnun olma haliyle ifade edilebilir. 

Kısacası kişinin kendinden beklentileriyle, yaşadıkları arasındaki ilişki olarak da özetlenebilir. Bu ilişki kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bir hasta için yaşam kalitesi ‘’düzenli spor yapabilecek kadar ağrı duymuyor olmak’’ şeklinde ifade edilirken, bir başkası için ise” yardım almadan günlük işlerini yapabiliyor olmak” olabilir.